Blogun ilk günlerine dönelim. Blog olayının popüler olduğu zamanlar, günümüzün çoğu kalemi o dönemlerde blog yazıyorlardı ve oradan kaynaklı bugün önemli yerlere geldiler. Bu kadar iddialı blogun arasında böyle bir işe girmek zordu, hiç tanınmıyordum, bilen yoktu beni. Sıfırdan geldim denir ya, gerçekten de sıfırdım.
Forum geçmişim var tabii. İnternetle geç tanıştım, 2005 yılıydı bizim eve internet geldiğinde. Sonra NBA forumları gözüme çarptı, o dönemler iyi takipçiydim, şimdilerde ise sezonda izlediğim tek maç bile yok. Yazıyordum, zaman geçiriyordum ama bir yandan da Galatasaray'la alakalı neler var diye bakınıyordum. Bir Galatasaray sitesi buldum, portalını idare etmeye başladım ve bu da biraz tecrübe oldu. Devamında GSCimbom var, internet fanzin'leri vardı ve yazar arıyorlardı. Başvurdum ve kabul gördüm.
GSCimbom'da da uzun mesailerim oldu, o dönemin popüler işi de boydu. Beni yazmaya bağlayan olay o fanzin'dir. Sonra anlaşmazlıklar oldu, başka bir oluşum kurduk, beceremedik derken ben yine boş boş Galatasaray forumlarında gezmeye devam ettim. O dönem de 2009 yılına kadar sürdü, kafamda bir yerlerde blog kurma düşüncesi hep vardı ama cesaret edemedim. Tanınan, bilinen bir sürü blog var, onların arasında sivrilmek gerçekten zordu.
2009 Mart'ında bir arkadaşımla birlikte açtık blogu. Başta hedef başkaydı, Sportif Cümleler ismi de oradan geliyor. Sporun her türlüsünü yazalım dedik, Galatasaraylı olduğumuzu bilsinler ama biz her takımı yazmaya çalışalım diye düşündük ve bunu da yaptık. Çok şükür ki o bir kere bile "hiç objektif değilsin, neden böyle, neden şöyle" gibisinden eleştiri de almadık.
Blogu tanıtmak gerekiyordu tabii, bu konuda da yeni bir akım başlattım diyebilirim aslında. Röportaj olayı o da, geçmiş yıllarda forum ve fanzin dönemlerimde yaptığım iş. Blogun ilk zamanlarında Ali Ece ile röportaj yaptık, çok okundu ve blog noktasında farklı işti. Bu tanınmamızı sağladı ve o dönemin çoğu iddialı blog'uyla da röportajlar yapmaya devam ettik. İlk 6 ay sonrasında tanınan, bilinen bir blog haline gelmiştik zaten.
Blogidmanyurdu vardı o dönem, tüm blogları bir çatı altında topluyorlardı ve blogların etkileşim alabilmesi için de kıymetli bir oluşumdu. Oraya dahil olmamız da zor oldu ama bir şekilde dahil olmayı başardık ve sonra da işler tamamen rayına oturdu. Tabii bu sporla alakalı konsept kısa bir zaman içerisinde Galatasaray'a kaymaya başladı, yazmak istediğim şey oydu aslında.
O dönemler çok yazı yazardık, günde 7-8 post dahi atıldığını bilirim. Bugün düşündüğümde hata aslında ama o dönem farklı kafalardaydık. 1 yılın sonunda arkadaşım blogdan ayrıldı, 7 yıldır ben tek başıma idare ediyorum. Kademe kademe bu post sayısını düşürdüm, konsepti tamamen Galatasaray'a getirdim, daha önemlisi ise kendimi geliştirdim. Ben hiçbir zaman iyi bir yazar olduğumu iddia etmedim ama içerik konusunda iddialıyım, bunu söyleyebilirim.
Askere gittiğim bir dönem var, 1 yıl blog yazamadığım oldu. Bıraktığımda da blog'un en iyi dönemlerinden birini yaşıyorduk, döndüğümde nasıl devam edeceğimi bilmiyordum ama bırakmadım. Blog'un benim adıma gerçekten keyif aldığım zamanları da böyle başladı, 2014 Mayıs sonrası.İçerik noktasında kendimi geliştirmeye devam ettim, bir sistem ve disiplin oturttum, O sayede de bugün 8. yıl diyoruz işte.
Blog olayı öldü, bu bir gerçek. Yazan bloglar var hala, istikrarlı şekilde devam edenler ama eski enerjisinin çok uzaklarında. Twitter var en basitinden, orada yazmak daha mantıklı ki ben de orada çok aktifim. Ama blogu entegre ettim oraya, Burak Eren denildiğinde önce blogger, Sportif Cümleler deniliyor. Twitter'dan çok etkileşim alıyorum, blogun okunma oranı gayet yüksek, gelen yorumlar gayet kaliteli ve bu iş devam etmekte. Gittiği yere kadar da devam edecek. Blog mantığıyla da devam ettiğim söylenemez bu arada, belki de bu sayede hala devam ediyoruz. Farklı ve yeni şeyler denemek benim birinci önceliğim oldu. Dün de aynıydı, bugün daha da ileri noktadayım.
Soru - cevap bölümü yapacağım, orada daha detaylı yazarım ama en çok sorulan soruyu yazayım. Neden spor medyasında değilsin, neden para kazanmayı düşünmüyorsun gibisinden. Blog benim için bir yaşam alanı, keyif noktası. Bu bir iş veya zorunluluk değil, öyle olsaydı makineleşirdim, keyif almazdım ve bu olay çoktan bitmiş olurdu. Böyle mutluyum, kafa dağıttım bir alanım var. İnsanlar da seviyor, haliyle güzel bir iş yaptığımı düşünüyorum.
Galatasaray'ın günceliyle ilgili yazıyorum ama içerik biraz da nostaljiye evrildi. Böyle bir misyon edindim sanki, kendi izlediğim dönem ki Galatasaray'ı benden küçüklere anlatmak. Ya da o dönemleri yaşayanlarla tekrar o muhabbetleri yapmak, eskiyi hatırlamak. Seviyorum bunu, devam da ettireceğim. Galatasaray'la ilgili her şeyi yazmaya çalışıyorum, sürekli yeni şeyler deniyorum, Bu şekilde de kendimizi tekrarlamamış oluyoruz. Son 1 yıldır youtube mantığını hedef aldım, onu blog mantığına evirmeye çalıştım ve bu da başarılı oldu diye düşünüyorum.
Çok başarılar gördük bu blogda, güzel zamanlar geçirdik. Sayenizde tabii bu zamanları yaşıyoruz. Blogu takip eden, beğenen / beğenmeyen ama bir şekilde düşüncesini dile getiren, yorum atan, seven / sayan herkese çok teşekkür ederim. Özellikle de bloga katkısı olan arkadaşlarıma, bazı bilmediğim noktalarda daha iyiye sormayı seviyorum, onlar da beni hiç kırmıyor ve içeriğe yardımcı oluyorlar. Umarım daha güzel, çok daha yeni içerikler üretebiliriz, daha uzun yıllar devam ederiz. Herkese tekrar teşekkür ederim.