Fatih Hoca'nın altını özenle çizdiği noktalardan biri. Kasımpaşa maçı sonrasında "koşu mesafelerinin" altını çizmiş ve Şampiyonlar Ligi seviyesine giderek yaklaştığımızı söylemişti. Oysa Şampiyonlar Ligi'nde oynadığımız 2 maç sonunda en az koşan takım olarak görünüyoruz. 101,9 gibi bir ortalamamız var.
Biraz oyun tarzıyla da alakalı. Çok durağan, temposuz ve sabırlı oynuyoruz. Sabır önemli olsa da bu durağan ve temposuz görüntünün Antalyaspor maçının ilk yarısındaki hali çok kötüydü. Biraz da forvetsiz olmak buna itiyor diyebilirim. Açık alan bulduğumuzda sorun yok ama kapanan takımlar karşısında temposuzluk hiç iyi değil.
Koşu mesafesinde son sırada olsak bile Şampiyonlar Ligi'nde oynadığımız 2 maçta görüntümüz en azından beklediğimizin üzerindeydi. Lokomotiv Moskova karşısında oyuna hızlı girdik, golü erken bulduk, sonrasında rakibin baskısını hissettiğimiz bir dönem de oldu ama o golü erken bulmanın avantajını yakalanan açık alanlarda hissettik.
Porto karşısında ise doğru oyun vardı. Skoru alamasak bile oyunu aldık. Yine açık alanların altını çizmek lazım, aslında bu yapıda tam bir deplasman takımıyız. Özellikle de Şampiyonlar Ligi'nde bu ortamı fazlasıyla bulacağız. Bu oyunun üzerine biraz daha hareket ve tempo getirebilirsek çok daha iyi olmak mümkün.
Oynadığımız maçlarda takımın en çok koşan iki ismi genelde Emre Akbaba ve Badou Ndiaye oluyordu. Her iki isim de Porto deplasmanında olmayınca bu ortama fazlasıyla düşmüş olmalı. Badou Ndiaye temponun olmazsa olmaz unsuru, neredeyse 2 kişilik koşuyor. Emre Akbaba'nın da ön alandaki hareketliliği çok fazla. Onlar sahada olduğunda bu ortalama daha da yükseliyor.
Koşu mesafelerinde çok büyük bir artış beklemiyorum. En azından Ocak ayına kadar bu böyle olacak. Uygun yapımız yok çünkü, özellikle forvet tarafında istenen mücadele ve hareketlilik bu değil. Garry Rodrigues de bu anlamda düşüşte, oysa en çok koşan isimlerin başında gelirdi. Açık alan bulamadığımızda sabırlı da oynamak durumunda kalıyoruz..