Quantcast
Channel: Sportif Cümleler
Viewing all 9783 articles
Browse latest View live

Yeni sezonda Ümit Davala ve Hasan Şaş'la yola devam edilmeyeceği yazılmış

$
0
0

Haberin doğruluğunu bilmesem de teknik heyetle alakalı bazı söylentiler var. Yeni sezonda Ümit Davala ve Hasan Şaş'la yola devam edilmeyeceği yazılmış. Bu konuyu uzun zamandır tartışıyorduk. Fatih Hoca'nın 3. döneminin efsane teknik ekibi olsa da, bugün için durum böyle değil gibi. Futbol değişiyor ve yeni oyunun bazı gerekliliği var. Bu şartlara ne kadar adapte olabildiğiniz önemli. Fatih Hoca'nın işini mümkün olduğu kadar rahatlatmak lazım.

Gerçi Fatih Hoca yine ipleri elinden bırakmayacaktır. Yönetmeyi ve her konuyu en ince detayına kadar düşünmeyi seviyor. Yine de teknik ekiple alakalı bir yenilenme ihtiyacı var. Özellikle de Fatih Hoca'nın olmadığı zamanlarda bu sorun çok net görüldü. Hasan Şaş'ı futbol harici konularla konuşuyoruz ki bu herkese zarar veriyor. Başta da kendisine. Çok severim ama bu iş farklılaştı. Sürekli bir gerilim içinde.

Ümit Davala da, Fatih Hoca'nın Galatasaray dönemlerinde teknik ekipte yer alıyor. Ara dönemlerde ise futbolun içinde değil. Hasan Şaş'ın adı bazı takımlarla anılsa da, Ümit Davala için bunu pek duymayız. Bizden sonra ne yapar, ne eder bilmiyorum. Başka işleri var, belki onlarla ilgilenir ya da 1. adamlığa oynar. Hasan Şaş için de çeşitli takımların iddiası hep gelir ama eski futbolcuların turnuvasında dahi kavga edebilecek potansiyel olduğu için kimse cesaret edemedi. 

Yıllardır da ekipteler, bir şeyler öğrenmeleri gerekiyor. Onları da x takımlarda 1. adam olarak görmek isterim. Şuna katılmam, teknik direktörlerin 2. adam yetiştirmek gibi bir gayesi yok, olmamalı da. Yanındaki yardımcı ondan bir şeyler öğrenecek ve hocasını okul gibi görecek. Pioentek / Fatih Terim bir örnek, ya da Derwall / Mustafa Denizli. O ışığı mevcut yardımcılarımızdan alamıyorum. Haliyle de bir değişim gerekiyor gibi.

Riera, Elmander ve Selçuk İnan gibi iddialar dolanıyor. Konuşulmasa da projenin içinde Hakan Balta da olabilir diye düşünüyorum. Teknik ekip için biraz daha gençleşmek ve yeni isimlere şans vermek kıymetli. Yabancı ağırlıklı takımlarız, bu yüzden de Riera / Elmander ikilisini kıymetli görüyorum. Riera bu konuda bayağı bir çalışma da yapıyordu. Elmander'i de iyi biliyoruz, mutlaka katkısı olur. Pozisyon pozisyon takımı çalıştırmak da iyi bir düşünce. Bakalım neler olacak.

Şaşırdığım tek nokta, Selçuk İnan'ın çok daha fazla oy alması gerektiğiydi

$
0
0

Twitter'da, Galatasaray'ın yaptığı en iyi bonservissiz transferi sordum ve çıkan sonuç beni şaşırtmadı. Şaşırdığım tek nokta, Selçuk İnan'ın çok daha fazla oy alması gerektiğiydi. Kazanacağından emin olsam da, oy oranı biraz daha artmalıydı. "Kırılma noktası"çünkü, ben onu öyle tanımlıyorum. Fatih Hoca'nın 3. dönemini başlatması büyük olay olsa da, saha içindeki en büyük kozu Selçuk İnan'dı. O dönem de neredeyse tek başına şampiyonluk yarışının bütün seyrini değiştirebilecek kalitedeydi.

Selçuk İnan'la alakalı daha detaylı bir yazı yazmayı düşünüyorum. Değerli rakamlar da var. Şu son sezonları olmasa heykelini dikeriz, o derece. İlk sezonlarına bakınca da neredeyse sezon başına 10 gol ortalamasını görmüş. Son sezonlar o ortalamayı düşürüyor işte. Ayaklar gitmemeye başladı, güç ve tempodan düştü, ağırlıklı olarak da alternatif gibi duruyor. Bu sezon onun adına son olacaktır ve geriye dönüp baktığında efsane bir Galatasaray kariyeri bırakmış olacak.

2. sırada Drogba var. Diğer isimlere bakınca onun da oy oranı fena değil. Performans anlamında tartışılacak noktalarını elbette buluruz. Transferi için ise kimse bir şey söyleyemez. Aynı transfer döneminde önce Sneijder'i alıyorsun, sonra Drogba. O Drogba da senin Sneijder transferini gölgede bırakabiliyor. Efsane maçları da var, unutulmayacak işlere imza attı. Galatasaray formasını giymesi bizlerin tanınırlığı ve marka değeri açısından da kıymetliydi.

Elmander de 3. sırada yer alıyor. Elmander mi Kewell mı diye düşünüyordum aslında. Kewell da bonservisi elinde gelmişti ve unutulmayacak işlere imza attı. Elmander de öyle, Galatasaray'ın bonservissiz şekilde hallettiği en iyi transferlerden biri. Benim tercihim Elmander oldu ve listede 3. olması da doğruluk payı verdi. 2. sezonu sakatlıklar yüzünden çok sarsıldı ama ilk sezonunda gelen şampiyonlukta yaptığı işler çok büyük ve unutulmayacak gibi.

4. sırada da Falcao var. Monaco'dan gelse bile bonservis bedeli 0 olduğu için listeye girdi. Henüz tam bir sezon geçirmese de bıraktığı izlenim fena değil. Sahada olduğunda iyi iş çıkarıyor. Transferi de büyük olaydı. Tüm yazı onunla geçirdik ve işi nihayetlendirmek önemliydi. Falcao için çok daha iyisini ilerleyen günlerde konuşacağız diye düşünüyorum. Etkisi her geçen zaman artacaktır. Büyük bir isim, kimse inkar edemez.

Negatif nostaljinin dibine doğru ilerleyince karşımıza Cris'in ismi çıkar

$
0
0

Negatif nostaljinin dibine doğru ilerleyince karşımıza Cris'in ismi çıkar. Bu ayarda "kötü iş"çıkarmış birçok stoper sayabilirim. Frank de Boer ve Almaguer gibi isimler en yakın örnekler. Ortak noktaları da yaşları ve tecrübesi olur. Almaguer'i tanımıyorduk da, Frank de Boer oldukça iddialıydı. Biraz da takımın durumuyla alakalıydı ama neticede hayal kırıklığı oldu ve her 2 isim de 6 ay kalabildiler. Cris de o halkanın ürünlerinden.

2012 / 2013 sezonuna girdiğimizde, başımıza gelebilecek en talihsiz olaylardan biri geldi. Ujfalusi / Semih Kaya oturmuş bir 2'liydi ve arkalarına da hız faktörüyle Dany'i transfer etmiştik. Gökhan Zan'ı da düşününce o yabancı kontenjanı içinde iyi bir stoper rotasyonu. Ağustos'un son günlerinde, Ujfalusi'nin sakatlığı gelince elimiz kolumuz bağlandı. Üstelik hazırlık maçında sakatlanmıştı. Şu haber beni yıkmıştı, iyi hatırlıyorum.

Transferin son günlerinde yeni bir isim bulmak zor. Belli ki bonservis verme durumumuz da o an için çok yoktu. Kimseyi alamamaktansa en azından Cris gelsin diye düşünülmüş olabilir. Transfer olduğunda 35 yaşındaydı ve Lyon'un gözden çıkardığı bir isimdi. 0 bonservise geldi zaten. Kötü bir hamle olduğunu geldiği gün de biliyorduk ama şu transfer için kimseyi eleştirmem. El kol bağlı çünkü, en azından tecrübeli bir isim denildi.

Geçmişine asla lafım yok, çok büyük stoperdi. Lyon'da yılları geçti ve o takım içinde önemli de bir liderdi. Brezilya Milli Takım'ında da yer almış, önemli bir tecrübe. En azından günü kurtarsaydı diye umutlanıyordu insan. Tek beklentim bu olsa da, günü de kurtaramadık. Galatasaray'da toplamda 12 maç vardı. Ciddi şanslar buldu ama Semih Kaya / Dany 2'lisinin doğal olarak arkasında kaldı. Çünkü çok ağırdı, bu da Galatasaray'ın oyununa asla uymuyordu.

Semih Kaya / Dany 2'lisi de kağıt üzerinde çok tutulmaz. Yine de bu 2'li oyun yapısına uyuyor işte. Hızlılar, hareketliler ve hamleli stoperler. Bu sayede de stoperlerini orta sahaya mümkün olduğu kadar yaklaştırabiliyorsun. Real Madrid'e karşı bile bu sayede ayakta kalmıştık. Elbette çok daha iddialı bir stoperle seviyeyi arttırırdık ama günün şartları bunu gerektirdi. Cris ise tutmadığı için Ocak ayında sözleşmesi fesih edildi. Bizden sonra da sezonu tamamladı ve futbolu bıraktı.

Buradaki farkı da Suat Kaya, Okan Buruk ve Selçuk İnan 3'lüsü belirliyor

$
0
0

L'écho Sport'un karmaları üzerine konuşmaya devam. Son günlerin en güzel beyin fırtınası olduğunu düşünüyorum. Söz konusu Galatasaray olunca da kayıtsız kalmam imkansız. Türk karması ve Afrika karması çarpışmasında da üzerine konuşulacak güzel detaylar var. Bir taraf hücum kalitesi ve atletizmi ile ön planda, diğer tarafın ise mücadele tarafı, temposu ve daha bir takım yapısı. Denk dursalar da bir taraf bence ön planda. Pozisyon pozisyon konuşalım.

Kaleciler her 2 tarafın da en zayıf noktası. 2000 sonrasını düşününce maalesef alternatifleri de yok. Kingston'un toplasak 2-3 resmi maçı var mıdır bilmiyorum. Aykut Erçetin de yılların yedeği ve yedekler içinde en iyisi. Afrika karmasında 3'lü savunma, Türk karmasında klasik 4-3-3 var. Daha bir takım gibi durmaları demem bundan. Afrika karmasında net bir sol bek olmaması böyle bir formasyonu beraberinde getirdi.

Luyindama, Song ve Chedjou 3'lüsü kağıt üzerinde fazlasıyla atlet duruyor. Song lider stoper, Luyindama ve Chedjou'yu da yükseltir. Türk tarafında ise Bülent Korkmaz / Hakan Balta var. Bülent Korkmaz tartışmasız bir kaptan, Hakan Balta da topu iyi kullanabilecek, sol ayaklı stoper. Hız konusunda sorunlular, ağır kalacaklardır. Afrika karmasının da hücum gücünü görünce zorlanmaları kaçınılmaz. Yine de iş orada bitmiyor.

Bence farkı orta saha belirliyor. Afrika karmasının yapısı orada karışık. Sol bek olmadığı için, Garry Rodrigues biraz daha 3-4-3'in sol çizgideki ismi oldu. Eboue de sağda onun hücum tarafını dengeleyecek isim. Orta sahanın göbeğinde de Lemina / Feghouli var. Bence Feghouli yerine Belhanda da olabilirdi ama çok da fark etmiyor. Türk tarafında ise Suat Kaya, Okan Buruk, Selçuk İnan 3'lüsü olabilecek en dengeli orta saha yapısı. Suat Kaya / Okan Buruk 2'lisinin temposu yüksek ve şu orta sahaya top göstermeyecek nitelikte. Zirve Selçuk İnan'ın da o pozisyondaki etkisi fark yaratır.

Afrika karmasının hücum tarafı oldukça parlak. Drogba, Keita, Onyekuru 3'lüsü de oldukça dengeli ve iyi. Türk tarafında ise Hasan Şaş, Arda Turan ve Hakan Şükür var. Galatasaray'daki Arda Turan ve 2000'lerin ilk yıllarına damga vuran Hasan Şaş'ın etkisi büyük olur. Hakan Şükür de ön alanda mücadele edecek, savaşacak isim. Keita ve Onyekuru oldukça atletler, mutlaka zorluk çıkarırlar. Ama Türk tarafındaki Hakan Ünsal etkisini atlamayın. Hakan Ünsal, bu topraklar içinde izlediğim en iyi sol bek. Onun sol kanattaki hücum etkisi Keita'yı çok bozar. Keita savunma yardımı yapmayacaktır.

Keita'nın Andre Santos ve Roberto Carlos gibi isimler karşısında düştüğü durumu hatırlıyorum. Hakan Ünsal karşısında daha da zorlanır. Onyekuru / Sabri Sarıoğlu tartışması içinde Onyekuru mutlaka baskın çıkar. Sabri Sarıoğlu'nu yine de yabana atmayın. 2000'lerde mücadele tarafı ve temposu yüksekti, bu hareketlilik Türk tarafını yükseltir. Galatasaray'daki Drogba eğer bu maçı kazanmak isterse mutlaka fark yaratır ama Türk tarafının kadrosundaki denge oldukça içime sindi. Haliyle de Türk tarafı kazanır diyorum.

Nuri Şahin'in adı geçmese de, geçmesi yakındır

$
0
0

Bild'in haberine göre, sezon sonunda sözleşmesi bitecek olan Nuri Şahin'in Werder Bremen'le yolları ayrılıyor. Bu haberin ardından da Nuri Şahin ismini birçok Türk takımı için okuyabiliriz. Hatırlarsınız, sezon başında Galatasaray için de yazılıyordu ama yalanlanmıştı. Şu an adı geçmese de, geçmesi yakındır. Yine de bu transferin gerçekleşeceğini zannetmiyorum. Galatasaray'ın, hatta ülkenin mevcut yapısına ne kadar doğru olur bilemedim.

Futbolu bırakırsa da şaşırmam bu arada. Uzun zamandır akademik anlamda adımlar atıyor ve teknik direktörlük konusunda da çalışmaları var. Bu işi iyi yapacağını düşünüyorum. Teknik direktörlük kariyeri, futbolunun daha üstünde yer alacaktır ve bunu da Avrupa'da yapacak. Yaşı 31 olsa da, Almanya'da bu yaşlarda teknik direktörlük yapan birçok isim var. Bu uğurda genç yaşta futbolu bırakıp, teknik direktörlük adına adımlar atıyorlar.

Nuri Şahin'in futboluna lafım yok. Müthiş bir oyun aklı ve pasör. 4-3-3 oynasan, Fenerbahçe deplasmanında Seri'yi kullandığın pozisyonda müthiş iş de çıkarır. Önüne 2 tane tempolu orta saha koyduğun an orada yükselirsin. Bunu yapar mıyız işte sorun o. Nuri Şahin de 31 yaşına geldi, geçmişinde daha kırılgandı. Werder Bremen günlerinde ise Dortmund'daki son yıllarına göre çok daha istikrarlıydı.

Belki müthiş bir farkı olmadı ama en azından sakatlık geçmişini arkasında bıraktı. Yer yer oyunun 2 yönünü de oynar ama hız ve tempo düşmeye başladı. Sertliği ve mücadele tarafı da sorun olur. Bu yüzden de onu alacak takımın, saha içinde taşıması gerekiyor. Nuri Şahin'e göre bir yapı olursa, o da oyun aklı, teknik ve pas özelliğiyle farkını ortaya koyar. Diğer türlü ise, 8'e yaz ve 4-2-3-1 oyna tarzıyla zor görüyorum. En azından bu ligin sertliğinde.

Abdullah Avcı göreve devam ediyor olsa düşünmeden transfer ederdi. Ona en çok inanan teknik direktör olduğunu düşünüyorum. Fatih Hoca döneminde ilk kez Milli oldu ve takımda yer almıştı. Hoca da iyi tanıyor ama Galatasaray yapısında, özellikle de sezon başında olanlardan sonra zor bence. Seri yerine Nuri Şahin demek bizi ne kadar güçlü kılar bilemedim. Bonservisinin elinde olacak olması mutlaka avantaj. 

Emre Çolak & Galatasaray, çok da kabul edemediğim bir transfer olur

$
0
0

İnsanlar Arda Turan'a takılı. Ben ise ondan daha çok Emre Çolak'a takılıyım. Arda Turan'ı düşününce, "şuradan da kurtarır" diyebileceğim bazı noktalar bulabiliyorum. Emre Çolak için ise bu tarz bir noktam yok. Galatasaray'ın Ostersunds'a elendiği dönemdeki mesajlarını unutamadım. Twitter üzerinden geçtiği dalga aklımda. Bundan pişman olup, yıllar sonra "Galatasaray'a dönmek isterim" demek de çok kabul edemediğim bir olay.

İlk Deportivo'ya gidişinde umutluydum oysa. 25 yaşındaydı ve onun adına tam zamanı dediğim bir dönem. 2015 - 2016 sezonunun son bölümünde ciddi anlamda şans bulmaya başlamıştı ve Riekerink onu kazanma yoluna girmişti. Galatasaray'da kalmayıp, Deportivo'ya gitmeyi tercih etti ve buna da saygı duymuştum. Kapı açıktı çünkü, istediği zaman dönebilirdi. Ben yine de orada gelişim göstereceğine inanıyordum.

Yetenekli bir futbolcu çünkü, kimse inkar edemez. Fatih Hoca'nın 3. döneminde onu nasıl kazandığını ve ilk şampiyonlukta gösterdiği katkıyı hatırlarsınız. Kim hesap ediyordu ki? Sonrasında düştü, pek şans bulamaz oldu, hocalar kendisini pek tutmadı. Bu yetenekte bir futbolcunun o şansı bulamaması kendi sorumluluğu. Hocalara bakmam burada, futbolcuyu sorgularım. Riekerink döneminde kıpırdandı ancak ve kazanılan Türkiye Kupası'nda katkı sahibiydi.

Deportivo'daki ilk sezonunda da fena değildi. "Oluyor" dedirtmişti. Çok iyi bir sol ayağı var. Onu da iyi kullanıyor. Kornerlerde direkt asist etkisiydi ve ilk sezonunda 36 maçta 10 asisti var. La Liga ortamında ciddi bir sayı. 11'in değişilmez parçasıydı ama bu durum uzun sürmedi. Ertesi sezon bulduğu şanslar azaldı ve rakamlar aşağı çekildi. Sonrasında da Suudi Arabistan'a gitti. Bu da futbola bakış açısı adına iyi bir gösterge. Orada da kayıptı tabii.

Bu sezonun ilk yarısında takımı yoktu, 2. yarısında ise Deportivo'ya geri döndü. La Liga 2'de oynuyor ve yeniden ayağa kalkma uğraşında. Sezon sonunda sözleşmesi bitecek ve orada devam edeceğini düşünmüyorum. Bir anda aklına Galatasaray gelmiş olacak ki "dönmek istiyorum" mesajları geliyor. Ben de dönmesini istemiyorum. Emre Çolak'ı anlatmaya gerek yok, hepimizin izlediği, iyi tanıdığı bir futbolcu.

The Last Kingdom, tarihi işleri konuşurken hak ettiği değeri alabiliyor mu?

$
0
0

Yabancı dizi izlemeye çok geç başladığımı söylemiştim. 2 yıl oldu ve bu sürede birçok "kült" diziyi izledim, izlemeye de devam ediyorum. Farklı bir dünya, keşke daha önce başlasaydım. Bir yanda da çocukluktan kalma bir tarih merakım var. Dizi izlerken de tarihi işlere karşı merakım 1 tık daha fazla diyebilirim. İlk izlediğim yabancı dizi Vikings, dizilerde izlediğim en sevdiğim karakter de Ragnar Lothbrok.

Ragnar Lothbrok sevgim değişmez, o daima 1 numara. Vikings için ise aynı şeyleri söyleyemem. İlk sezonlarında bambaşka bir heyecandı, özellikle de ilk 2 sezonu ayırayım. Böyle bir belgesel tınısı da vardı, İskandinav kültürü ve tarihi üzerine müthiş ilerliyordu. Sonrasında ise kademe kademe düştü, üstelik Ragnar gibi bir karaktere rağmen. Sezonlardaki bölüm sayısı arttı, hikayeler anlamsız yerlere geldi, tempo düştükçe düştü. 

Ragnar sonrasını ise anlatmaya dahi gerek yok. Sırf meraktan izliyorum, acaba nasıl bitecek diye. Neyse ki final sezonu ve bu iş bitiyor. Benim için önemli bir dizi, sonuçta bu diziye merakım sonucu yabancı dizilere ilgim arttı. Vikings'e olan merakım sonrası başladığım işlerden biri de The Last Kingdom. Özellikle son dönemde birbirleriyle fazlasıyla kıyaslanıyorlar. Vikings'e karşı düşen ilgi, The Last Kingdom'a karşı artan ilgiye de yol açmış olabilir.

Her sezon üstüne biraz daha koyarak ilerleyen bir dizi. Normalde bazı diziler belli noktalarda tempoyu kaybeder, hızı düşer, bazı hikayeler sıkmaya başlar. Bu dizi 4 sezondur yayında, bir an olsun temponun düştüğünü hatırlamam. Çok hızlı, hikayeler sıkıcı değil ve sezonları birbirlerine çok güzel bağlıyorlar. Her sezonun da kendi ara hikayesi oluyor. 4. sezonu izledik mesela, bu sezon için 4-5 tane ayrı hikaye var ve 10 bölüm içinde bu hikayeler olabildiğince tempolu.

Vikings olaya İskandinav gözüyle, The Last Kingdom ise biraz daha İngiliz tarafından bakıyor. Vikings'de konu tıkandı ve sürekli kendini tekrar eder halde. The Last Kingdom ise kendini yenilemeyi ve sıkmamayı bir şekilde başarıyor. 4. sezonu merakla bekliyordum, beklediğime de değdi. Bu duruma da elbette şaşırmadım. Çünkü kalite olarak belli bir seviyeye geldi ve tarihi işleri andığımızda bu dizinin hak ettiği değeri alamaması beni üzüyor.

Desteklerinizi bekliyorum, hele ki şu dönemde.
Destek olmanın yolu da oldukça kolay.
Blogdaki tanıtımlara atacağınız 1-2 tık yeterli olacak :)

Omar Elabdellaoui & Galatasaray, Mariano'nun ayrılık mesajı

$
0
0

Mariano, gideceğim mesajını iyiden iyiye veriyor. 1 yıl daha tutarız gibi düşünceler bu noktada rafa kalkacaktır. Mariano ülkesine döner, Linnes'in de yüksek ücretiyle devam edilmez. Sağ bekin sadece Linnes'e bakamacağını Ocak ayında gördük. Alternatif anlamında iyi ama iş direkt 11'e baktığında sorunlar ortaya çıkıyor. Alternatif olmak için ise ciddi bir yıllık ücreti var. Maliyetleri düşürürken ilk olarak konuşmamız gereken futbolculardan olacak.

Şener Özbayraklı'yı ise konuşmuyorum bile. Hiçbir haliyle olmadı ve olacak gibi değil. Eğer Linnes de gidecekse, yerli alternatifi konuşmak durumunda kalacağız. Mariano yerine ise mutlaka bir transfer bekliyorum. Satış yapabilirsek "scout" ağırlıklı bir hamle olur. Yapamazsak ise bonservisi elinde ya da kiralama yöntemiyle bu iş olur. Omar Elabdellaoui'nin sezon sonunda Olympiakos ile sözleşmesi bitiyor ve sözleşme uzatmaya da yanaşmıyor. Bu anlamda olası bir hamle.

Mariano ayarında bir tekniği olmasa da, iyi yönde katkı verebilir. Teknik, pas, orta ya da savunma özelliği birbirine denk. Ortalamanın bir üstü diyebiliriz. Temposu ise iyi düzeyde, o noktada iyi iş görür. Bu sezon 38 maça çıktı ki o anlamda istikrarı büyük. Olympiakos formasıyla geçirdiği uzun yıllar var. Yaş 28, belli ki bir yukarı seviyeyi zorluyor. Onun da kıramadığı bir kabuk var. Forma giydiği takımların ayarına bakınca bu görülüyor. Norveç Milli Takım formasını da 44 kez giydiğinin altını çizelim.

Maliyetleri bu şekilde düşürebiliriz. Mariano 2i3 milyon avro kazanıyor, Omar Elabdellaoui'nin ücreti ise 1.5 milyon avro'yu geçmemeli. Hatta 1.2 milyon avro'lara düşse ne kadar güzel olur. Linnes sırıtıyor işte, 1.6 milyon avro alan bir alternatif olmamalı. 900 bin avro'lar aldığı dönem oldukça değerliydi. Sözleşme uzatmasını ben de alkışladım ama olmadık bir rakam aldı ve haliyle de futbolcunun önemi düştü.

Omar Elabdellaoui'nin sıkıntısı istikrarıyla öne çıksa da çok fazla gol / asist noktasında tabela yapmıyor. Temposu gayet iyi, sağ kanada hız getirir. Savunma aksiyonu mutlu eder, hücum aksiyonu ise üzmez. Mariano gibi bir akıl olmasa da tempo konusunda kıymetli olur. Kariyerinin en olgun ve iyi dönemlerine geliyor, bunu da Galatasaray'la sağlayabilir. Bonservisi elinde futbolcuları konuşurken de daha makul isimler gündem olmalı.

14.04.2010 tarihli yazı..

Son yıllarında pek iyi anılmasa da, karantina günleri bizleri nostaljiye itiyor

$
0
0

Selçuk İnan'ı son günlerde sıklıkla anıyoruz ve geçmişe yönelik birçok iyi detayı konuşuyoruz. Son yıllarında pek iyi anılmasa da, karantina günleri bizleri nostaljiye itiyor. Haliyle de "kırılma noktası" olduğu her an akıllarda. Galatasaraylı futbolcular çeşitli basın kuruluşlarına röportajlar veriyor. Selçuk İnan da Sabah Gazetesi'ne konuşmuş. Güzel detaylar var, ben de üzerine bir şeyler yazmak isterim.

"Beni en çok mutlu eden şey, sokakta gördüğüm sevgi. Galatasaray taraftarını çok seviyorum. Arada tepki gösterdikleri oldu ama onlara küsme hakkımız yok. Onların da beni sevdiğini biliyorum."

Son sezonları gerçekten de kayıp. Son 2-3 yılda, Selçuk İnan'a yönelik futbol anlamında olumlu konuşmak zor. Fizik olarak iyice sıfırladı çünkü, üst üste 90 dakikaları geçtim, 30 dakikaları dahi çıkarması güçsüzleşti. Futbol olarak tarzını değiştirmesini bekledim ama onu da yapmadı. Şu aşamada da 8 numara için yetersiz düzeyde. Yine de öyle bir geçmişi var ki, bu takımı getirdiği seviye gerçekten de büyük. Kaptanımız da o ve her futbolcu da Selçuk İnan'ın bu özelliğinin altını çiziyor.

"İnsanlar istiyor diye futbolu bırakmak istemiyorum. Bırakmaya henüz hazır değilim, yaşıtlarım hala oynuyor. Saha içinde sorumluluk alarak, futbolu Galatasaray’da bırakmak istiyorum."

Burada hata yapacak. O bırakmasa bile, futbol onu bıraktı. Yaşıtları hala oynasa da çoğu fizik olarak iyi durumda, ayakta kalabiliyor. Selçuk İnan bunu kaybetti ve zorlanıyor. Şu an Galatasaray'da devam etme şansı da yok. Futbola devam edecekse de x bir takıma gidecek ve futbolu Galatasaray'da bırakma şansını kaybedecek. Paraya ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum, yapabileceği en iyi kariyeri de yaptı. 1 yıl daha kendisiyle devam edildi ama ertesi sezon için ihtimal vermiyorum.

"Futbolu bıraktıktan sonra da futbolun içinde kalacağım. Kulübede olmak, teknik direktörlük yapmak istiyorum."

Beklentimiz bu. Futbolu bırakması ve ilk etapta Fatih Hoca'nın teknik heyetinde yer alması. Teknik direktörlüğü konusunda umutluyum, başarabilir diye düşünüyorum. İyi profesyonel ve örnek. Futbolu da biliyor ve bu anlamda gelişime açık. Fatih Hoca'nın elinde de gelişim gösterebilir. Bir an önce başlaması ve bu konuda adım atması gerekir diye düşünüyorum. Futbola devam etmeyi zorlaması ve Galatasaray'dan ayrılması ona bir şey katmayacak.

"Trabzon’da Colman’la iyi ikiliydik ama Melo ile üst seviyeye çıktım. En verimli olduğum zamanı Melo ile geçirdim. Bu tarz ikililer 10-20 yılda bir gelir."

Trabzonspor günlerinde de fark yaratıyordu. Şampiyonluğa oynadılar ve o takım gerçekten de müthişti. Orada da 4-4-2 vardı ve orta sahada Selçuk İnan / Colman ikilisi büyük fark yarattı. Selçuk İnan'ın o günlerde kırılma noktası olacağı ve kendisine sahip olanın da şampiyonlukta en büyük favori olacağı belliydi. Galatasaray bu transferi yaptı ve şampiyonluklarda saha içindeki en büyük kozunu oluşturdu. Melo'yla birlikte de tarihe geçecek bir 2'li oldular. Doğru diyor, bu tarz 2'liler uzun yıllar bir araya gelmez.

Sneijder'in merhabası, Fatih Hoca'nın yaktığı ateş ve geri dönüşlerin hastası oluşumuz

$
0
0

Geri dönüşlerin hastasıyız. Çünkü şampiyonluk yolundaki en önemli mesaj bu geri dönüşler. Fatih Hoca dönemlerinin de olmazsa olmazı. Görece kolay gördüğün, kazanırım diye düşündüğün maçlarda dahi geri düşüp, zorlanırsın. Bunun da birçok örneği var. 2012 / 2013 sezonunda, sahamızda 4-2 kazandığımız Orduspor maçı da böyleydi. İlk yarının sonunda 2-0 geriye düşmüş ama 2. yarıda 4-2 kazanmayı bilmiştik. İçinde de birçok hikaye bırakarak.

Cluj maçı kaynaklı bozulan bir zemin vardı. Özellikle de Ocak - Şubat - Mart aylarında zemin kaynaklı sorun yaşayabiliyorduk. Takımın kalitesine bakınca üst düzey ayaklar var ve topa sahip olma oyunu oynamaya çalışıyorsun. Zemin ise sana belli oranda izin veriyor ve en rahat olman gereken ortamda dahi sıkıntı yaşıyorsun. Bir de o dönemde yeni yeni 4-4-2'den 4-1-2-1-2'ye dönüş vardı. Sneijder / Drogba sonrası da uyum dönemi oldu ve Şampiyonlar Ligi derken fikstür de sıkışık.

Orduspor karşısında ise 4-1-3-2 gibi bir formasyonla oynamışız. Bunun pek örneğini görmeyiz, olabildiğince hücumcu bir yapı bu;

Muslera
Eboue Dany G.Zan H.Balta
Selçuk
Hamit Sneijder Amrabat
Burak Drogba

Amrabat'ın varlığı seni otomatik olarak kanatlı bir oyuna itiyor. Melo da yok o gün ve Selçuk İnan orta sahada tek başına. Tabii Hamit Altıntop'un da orta saha özelliği var ve ona yardımcı görünüyor. Olabildiğince hücum demişiz ve ilk andan itibaren tüm riskleri almışız. Maçın da 15. dakikasında tarihte pek eşi benzeri görülmemiş bir gol yedik. Muslera topu dikiyor, Selçuk İnan'ın topuğuna çarpıyor ve gol oluyor. Sonrasında Galatasaray baskısı ve pozisyonlar var ama 45. dakikada Stancu penaltısıyla 2-0 geriye düşüyoruz.

Öyle bir kadro ki hamle yapmak da zor. Zaten tüm hücum risklerini almış. Sadece futbolcuların yerleri ile oynarsın ya da farklı bir kıvılcım gerekli. O kıvılcımı da Fatih Hoca yaktı aslında. Ergin Ataman da bunu çok yapar. Takımı ateşlemek adına teknik faul aldığını görürsünüz. Fatih Hoca da isyan etti ve hakem onu tribüne yolladı. Devamında Hasan Şaş da yanına gitti ve Galatasaray o kıvılcımı aldı. Yanan ateşle de 2. yarıyı süpürdük ve hak ettiğimiz bir galibiyet aldık.

Sneijder, 58. dakikada uzaktan müthiş bir gol atarak, Galatasaray'daki ilk golünü attı. 68. dakikada Burak Yılmaz'la 2-2'yi bulduk, 71. dakikada da yine Burak Yılmaz'la 3-2'yi. Burak Yılmaz da o dönem için büyük bir kozdu. Her an pozisyonun içinde ve seni geri döndürüyordu. 78. dakikada da Selçuk İnan'in imza gollerinden biriyle 4-2 kazanmış olduk. Maçın genel hakimiydik. 2 gol yedik belki ama Orduspor'un en fazla 1 pozisyonunu sayarsınız. Galatasaray ise baskıyı bir an olsun bırakmadı. 2. yarıda ise ateşi daha da harladı.

Lemina'yı tutabilirsek, düzenin en önemli parçası yerine oturuyor gibi hissediyorum

$
0
0

Bu konuda çok soru gelse de, mevcut kiralıkların yeni sezonda olmayacağını düşünüyorum. Lemina ve Onyekuru, her fırsatta kalmak istediklerini dile getiriyorlar. Bugünlerde birçok futbolcumuzun vermiş olduğu röportajları okuyoruz. Lemina ve Onyekuru da röportaj verenlerden. Röportajların ana teması da kalmak isteyip, uzun yıllar hizmet etmek istedikleri yönünde. İmkan olsa da keşke devam ediyor olsalar. Futbolcuların yararlarını ve aidiyetlerini asla sorgulamam. Galatasaray'a çok yakışıyorlar.

Southampton ne düşünür bilemiyorum. Talip varsa mutlaka satarlar ve ciddi bir bonservis bedeli kovalarlar. Lemina gibi bir futbolcunun da değeri yüksek, opsiyonu ortada zaten. Takımda tutmaları da bir seçenek, sonuçta katkı alabilirler. Galatasaray'ın hele ki şu ortamda 1 yıl daha kiralaması zor görünüyor. Keşke ikna edebilsek de böyle bu transfer gerçekleşse. Ffp izin vermediği gibi, bir de Dünya'nın içinde bulunduğu konum gereği ciddi bonservisler ödemek zor olacak.

Lemina'yı tutarsak da düzenin en önemli parçası yerine oturuyor gibi hissediyorum. 4-3-3 de oynarsın, 4-2-3-1'e de dönersin. Ben nedense 4-2-3-1'i düşünüyorum, biraz da eldeki futbolcular için. Emre Akbaba gibi bir isim var mesela, yeni sezonda kesinlikle 11 oynaması gerekiyor. Ligin 2. yarısına da 4-2-3-1'le başlamıştık ve iyi gidişat vardı. Emre Akbaba'nın en iyi olacağı yer de bu, forvetin arkası olmazsa olmaz.

4-3-3 içinde 8 numara olmadı, en iyi halinde de olmaz. Ancak sağ kanada atar, Feghouli katkısını vermesini beklersiniz ama o da zor. 4-2-3-1 içinde ise, Falcao'nun arkasında 2. forvet görevini müthiş yapar. Tabela yaparsınız, goller atar, attırır. Falcao'yla uyumu da iyiydi. Emre Akbaba, kenara atılmaması ve kazanılması gereken bir futbolcu. Böyle bir futbolcuyla da farklı formasyonlarda devam etmek zor.

Orta saha 2'lisi adına da Lemina / Mert Hakan Yandaş'ı düşünüyordum. Selçuk İnan / Melo'dan bu yana en iyi orta saha 2'limizi yakalamış olurduk. Mert Yandaş oldukça hareketli, topu öne taşıyan, 10 numara özelliği barındıran bir 8 numara. Oyunun iki tarafında da katkı sağlamaya çalışıyor. Lemina'yı anlatmaya bile gerek yok, katkısı ortada. Onun da hareketliliği, topu öne taşıyabilmesi önemli ve taşlar yerine oturacaktı. Lemina'yı zor da olsa takımda tutabilmek gerekiyor diyeceğim de, gerçekten zor.

Mario Mandzukic & Galatasaray, şartlar pek el vermeyecek gibi

$
0
0

Leverkusen'li Stefan Kießling vardı. Skibbe dönemi de Gekas'la birlikte adı Galatasaray'la anılıyordu. Galatasaray tarihinin gördüğü en iyi 2'lilerden biri olurlardı. Özellikle de Kießling'in oyun tarzı bize öyle uyuyordu ki. Elmander'i 1 sezonluk performansıyla unutulmazlar arasına koyuyoruz. Mücadele özelliği o kadar yüksekti ki unutulmayacak bir performansa imza attı. Mücadele özelliğiyle ön planda olan bu tarz forvetler de Galatasaray'da neredeyse istisnasız unutulmuyorlar.

Mandzukic de bu oyun tarzının üst seviyede isimlerinden biri. Katar'a gitmesi benim için sürprizdi mesela. 33 yaşında olmasına rağmen, hala Avrupa'nın çoğu dev takımında oynayabilecek ve katkı sağlayacak isimdi. Dortmund'la da adı ciddi şekilde anılıyordu ve transferini bekliyordum. O ise Katar'a gitti ama istediğini bulamadı. Mutsuz olduğu ve Avrupa'ya dönmek istediği konuşuluyor. Bedelsiz kopabilme imkanı varsa da transferi konusunda düşünülebilecek bir futbolcu.

Mandzukic'in yaşına takılmam, çünkü seviye atlatacak futbolcu. Mücadeleci yapısı, fiziği, çalışkanlığı, oyun aklı, hava hakimiyeti, gücü diye başlayacağımız birçok fark oluşturacak özelliği var. Yeri geldiğinde Juventus'ta olduğu gibi sola atarsın, yeri gelir forveti çiftler, yeri gelir tek başına da seni ön alanda tutar. Fenerbahçe'den örnek verelim. Vedat Muriqi'ye talipler olduğu söyleniyor. Onu satıp, yerine Mandzukic'i alarak iyi bir geçiş dönemine imza atılabilirdi.

Galatasaray'da ise Falcao durumu var. Mandzukic ile aynı yaştalar ve yaş haddinin yükselmesi kafamı karıştırır. Falcao'nun ayrılık durumu olsa Mandzukic'i isterim, hocanın oyun yapısına daha net uyacağını düşünüyorum. Falcao'yla devam ediyorsak da, ona uygun bir oyun yapısıyla oynamak gerekiyor. O da ön alandaki oyun kurucu gibi. Çok dolaşıyor, topu da dolaştırıyor ve açtığı alanda sonuca gitmeye çalışıyoruz. Birlikte de olurlar ama bu sefer de işin maddi tarafları sorgulanır.

Mandzukic, kime giderse gitsin fark oluşturacağı kesin. Yıllık ücretleri düşürmek gerekse de, böyle bir futbolcunun etrafında yapılanmak doğru hareket olabilir. Oyun tarzını ve mücadeleci yapısını oldum olası beğenirim, bize de oldukça yakıştırırım. Fatih Hoca'nın da tam kalemi diyorum ama şartlar pek el veremeyecek gibi. Avrupa'nın önemli takımlarından birinde de görebiliriz, hala o seviyede.

Yasin Öztekin'i içine girdiği duruma itmek, biraz da takımın yapısıyla alakalıydı

$
0
0

Bazı futbolcular ve teknik direktörler oldum olası tartışılır. Cv'lerine baktığımızda başarılar, yüksek rakamlar görünür ama çok da iyi hatırlanmıyorlar. Yasin Öztekin de böyle bir futbolcu. Galatasaray'da 148 maçta 31 gol 30 asisti var ve çoğu hücum futbolcusuna da böyle bir istatistik nasip olmaz. Yine de çok iyi hatırlanmaz işte. Bu da "olmadan oldum" havasıyla alakalı olabilir. Tabii bu durum da biraz takımın yapısıyla alakalıydı.

2014 / 2015 sezonunda transfer edildiğince çok fazla beklenti sahibi değildim. Gençlerbirliği, Trabzonspor ve özellikle Kayseri Erciyesspor performansıyla "yetenekliyim" mesajını verse de, klasik yerli transferlerinden biri gibi görünüyordu. Biraz da yabancı sınırının etkisiyle bu yerliler alınır ve deneme / yanılma yöntemi uygulanır. Bugün bu yöntem bonservis bedeli olmayan, düşük yıllık ücretli yerliler üzerinde yapılıyor. O gün ise ciddi bonservis bedelleri ödeniyordu. Tam da bu yüzden yabancı sınırı aynı şekilde devam etmeli.

Prandelli döneminde de performansıyla yanıltmadı. Bir maçta sağ bek oynadığını dahi hatırlıyorum. Pek fazla forma şansı bulamadı ve Ocak ayında gönderilir diye düşünüyordum. Hatta Karabükspor'la da kiralama anlaşmasına varılmıştı diye aklımda. Hamza Hamzaoğlu göreve geldiği ilk günlerde de durum buna yakındı ama Yasin Öztekin ayrılmak istemedi ve hocasından şans istedi. Hamza Hoca da ona bu şansı ilk etapta Türkiye Kupası'nda vererek futbolcuyu kazanmayı başardı.

O dönem Türkiye Kupası'nda çok daha fazla maç oynanıyordu. Haliyle bu tarz isimler de daha fazla şans buldu. Anlamsız genişlikte bir kadromuz da vardı. Ocak ayında transfer bu yüzden yapılmadı ve bazı futbolcuların ayrılığına odaklanıldı. Yasin Öztekin ise yeni bir transfer edasıyla müthiş bir 2. yarı geçirdi ve şampiyonluğun kilit isimlerinden biri oldu. Sneijder - Telles - Yasin Öztekin sol kanat üçgeninin o şampiyonluktaki payı çok büyük. Yasin Öztekin de attığı kritik goller ve yaptığı asistlerle unutulmayacak bir işe imza attı.

Sonrası ise Galatasaray'ın kadro olarak zayıfladığı zamanlar. 7 numarayı aldı, kendine güveni eminim ki yükseldi ve o zayıf kadrolar içinde de yıldız futbolcu edasına büründü. Biraz da onu bu duruma biz ittik. Haliyle de alması gereken yükten fazlasını sırtladı. Bir de sözleşme muhabbetleri başlayınca iş iyice sarpa sarmaya başladı. Gol / asist rakamları belki daha da yükseldi, sezon içinde 10 gole ulaştığı da oldu ama kendi futbolunu oynadı, takımdan bağımsızdı.

Fatih Hoca göreve geldiğinde ise Yasin Öztekin'i iyi bir alternatif yapmak istese de, futbolcu buna iyi cevap veremedi. Sinan Gümüş o şampiyonlukta verdi mesela, formayı da almıştı. Yasin Öztekin ise daha da düştü ve sezon sonunda sözleşmesi bittiğinde takımdan ayrıldı. Ben yine de iyi hatırlarım, Hamza Hamzaoğlu döneminde gelen şampiyonluğun değeri büyük. Keşke biraz daha ayakları yere bassaydı da, rolünü kabul edebilseydi.

Ne kadar önemli ve değerli parça olduklarını maçta bir kez daha gösterdiler

$
0
0

Olabildiğince yakın nostalji diyoruz ve en mutlu olduğumuz anlardan birine gidiyoruz. Yıllar sonra, Fenerbahçe'yi deplasmanda 3-1 yendiğimiz maçı detaylıca hatırlamak istedim. Bunu da soru / cevap gibi yapıp, işin biraz daha teknik kısmına değinelim. Bu noktada da Furkan Buğra Yolcu (@fbugrayolcu1) bizleri kırmadı. Bu maçın üzerine farklı yazılar da gelir, önemli bir gündü. Hele ki maç hazırlığı ve teknik noktada Fatih Hoca'nın imza işlerinden.

Onyekuru ve Falcao'nun durumlarını maç öncesi tartışıyorduk. 2'si de tam anlamıyla hazır değildi ve bu maçta ilk 11 başlamaları soru işaretiydi. Maçın geneline bakınca da sahada olmalarının önemi ortaya çıkmıştı. Özellikle de Falcao'nun Onyekuru'ya açtığı alanlar oldukça işimize yaradı. Sence de Galatasaray hücumundaki farkı bu mu sağlamıştı?

Furkan Buğra Yolcu: Onyekuru ve Falcao herkesin kafasında acabaydı o maç öncesi ancak ne kadar önemli ve değerli parça olduklarını maçta bir kez daha gösterdiler. Gerçekten galibiyette en önemli paylara sahiptiler diyebilirim. Çünkü ilk dakikadan 100. Dakikaya kadar boş alanlara koşan, savunmayı bozan, kendi sol bekine yardıma gelen bir Onyekuru vardı ki belki de kimse ondan bu kadarını beklemiyordu. Keza Falcao aynı şekilde çok önemli bir star olduğunu ve o futbol aklının hala elit seviyede olduğunu biz izletti. Belki toplu oyunda çok yoktu ancak stoperleri kendine çekmesi olsun, geriden koşu yapan arkadaşlarına alanlar yaratması olsun ve 80.dakikada -çoğu ismin o atmosferde ayağı titrer- penaltıyı büyük soğukkanlılıkla gole çevirmesi olsun derbinin kilit ikilisiydiler diyebiliriz.


En önemli hamle de, Lemina'nın yokluğunda Seri'nin 6 oynaması, Belhanda / Ömer Bayram 2'lisinin onun önünde yer alarak 4-3-3'e dönülmesi gibiydi. Ligin 2. yarısında bu maça kadar da 4-2-3-1'le devam ediyorduk. Bu yapıdaki 4-3-3'e dönüşü nasıl yorumladın ve maç özelindeki etkisi sence ne düzeyde olmuştu?

Furkan Buğra Yolcu: Bu maç özelinde kadroları görmeden önce ben böyle bir diziliş bekliyordum açıkçası. Çünkü Fenerbahçe sezon boyunca kanatlardan çok merkezden getirdiği toplarla rakibini boğan ve iç sahada daha da efektif oynayan taraftı. Belki Gustavo olsa bu sistem o kadar işlemeyebilirdi ancak Gustavo yokluğunda Ozan ve Tolgay ikilisinin -belki de ilk kez beraber oynadılar- aksiyonları minimuma indirmek hedeflenmişti ki çok net şekilde başarı da sağlandı. Ömer ve Belhanda oyunun iki yönünü de çok iyi oynadılar ve özellikle Ozan’a rahat hareket şansı da vermediler ve Fenerbahçe’nin o savunmadan topla çıkışlarını çok iyi kilitlediler. Tabi her şeyden öte merkezde sayıca da üstün olan taraf Galatasaray’dı. Bununda ciddi şekilde etkisi oldu ve 3 oyuncu da çok iyi maç çıkarttı.

Fatih Hoca, maç sonunda Levent Şahin'e ayrı bir parantez açmıştı. Sonrasında öğrendik ki duran toplara kadar özel bir çalışma varmış. Bu maçta da ilk golü korner organizasyonuyla bulmuştuk. Bu maç adına en ince detayına kadar bir çalışma var diyebiliriz. Sen bu planı nasıl yorumladın ve gelecek adına ne gibi mesajlar verdi?

Furkan Buğra Yolcu: Uzun zamandır duran toptan gol attığımızı hatırlamıyorum. Ama dediğin gibi her detay çok iyi analiz edilmiş ve en ince noktasına kadar çalışılmış. Dünya futbolunda artık her takım için duran toplar çok önemli. Sevgili Serkan Akkoyun’dan bir not paylaşmak istiyorum duran topların ne denli önemli olduğuna dair;


Dünya devleri bile duran toplar için haftalarca belki aylarca çalışmalar yapıyor. Bu yüzden galatasaray’ın da bu tarz çalışmalar yapması ve bunları ilerletmesi ilerisi için umut verici. Takımda buna uygun ayaklar ve bu toplara vuracak çok isim var. O yüzden böyle alternatif çalışmaların daha da artmasını ümit ediyorum.

Luyindama'nın sakatlığı sonrasında o pozisyonda Donk'u kullanmak sanki farklı bir yapıya bizleri itti. Luyindama daha atlet, fizik olarak güçlü ve açık alanda da Di Maria gibi bir rakibi yakalayabilecek hıza sahip. Donk ise yine fizik özelliğiyle ön plana çıkabilen ama daha pasör, teknik ve geriden oyun kurabilen bir stoper oldu. Marcao'yla birlikte oynadıklarında da bu özellikleri takıma farklılık getirdi gibi. Hem Donk'un bu oyununu nasıl yorumluyorsun, hem de Luyindama döndükten sonra bizleri neler beklemeli?

Furkan Buğra Yolcu: Luyindama sakatlığı sonrası ciddi bir stoper arayışı var gibiydi ancak Donk orada çok ciddi bir opsiyon olunca belki de transferden vazgeçildi. Donk yaşı ilerledikçe yeteneği de ilerleyen isimlerden gerçekten. Ondan çok şey beklemezken o savunmanın en önemli isimlerinden oldu. Hem önde oynayabilmesinden dolayı pasör özelliği büyük bir artı. Sakin kalıp topu dinlendirmeyi bilen ve sık sık topla ön alana hareket edebilen bir isim olması onu değerli kılan birkaç şeyden biri aslında. Luyindama fizik olarak daha diri ve güçlü fiziğiyle var olan bir isimdi. O döndükten sonra ben zaman zaman 3’lü bir stoper hattını hocanın denemesini bekliyorum. (Marcao – Donk – Luyindama) Çünkü hoca gerçekten emek veren ve özveriyle oynayan isimlerin hakkını veriyor ve Donk şu an bu formayı ciddi şekilde hak ediyor. Bu performansını ilerisi için yorumlamak gerekirse hocanın elini güçlendiren ve farklı planları daha rahat şekilde uygulamasını sağlayacak önemli bir opsiyon oldu diyebilirim Ryan Donk için.


Belhanda'nın katkısı da bu maçta sürpriz bir etki gibiydi. O ana kadar çok tartışılmış ve kulübeye çekilmişti. Lemina yokluğunda ise forma onun oldu. Oyunun 2 tarafında yaptığı katkıyla da galibiyetin anahtarlarından biriydi. Tabii bunu genele yayabilmek büyük bir sorun. Bu maç özelindeki Belhanda'yı nasıl bulmuştun ve galibiyetteki etkisi sence ne düzeydeydi?

Furkan Buğra Yolcu: Belhanda benim saha genel olarak beğendiğim isimlerden aslında. Tabi üzerinde olan 10 numara baskısı onu zaman zaman zorluyor. Ama bu maça dair çok net bir plan olması ve Belhanda’nın da bu planın önemli parçalarından biri olması hocanın ona verdiği değeri gösteriyor bence. Maça dönecek olursak Ozan ve Tolgay ikilisine yapılan hatta zaman zaman stoperlere kadar ciddi bir baskı uygulayan Belhanda vardı ki Fenerbahçe’nin çok zorlanmasının nedenlerinden biri bu şekilde yapılan baskılar sonrası pasla çıkamayıp topu uzun vurmalarıydı. Buna çalışıldığı çok net şekilde belliydi. 

Belhanda da kendisine verilen bu rolü çok iyi uyguladı. Top Galatasaray’dayken Seri’ye yapılan baskılarda oyunu çok iyi yönlendirdi ve sakin kalarak belli bir dakikaya kadar orta alanda Galatasaray’ın bu denli baskın olmasının önemli parçalarından biriydi. O yüzden bu maç özelinde oyundan çıktığı dakikaya kadar çok beğendiğimi söylemek isterim. Çünkü özetlemek gerekirse rakip çıkarken yaptığı o yıldırıcı baskılar ile takımının topu daha kısa sürede kazanmasını sağladı. Top takımındayken de baskılarda sakin kalarak topu en doğru noktaya iletmeyi başardı çoğu kez. O yüzden onun merkezde verdiği katkı yadsınamaz ve galibiyette de önemli pay sahiplerinden biri Younes Belhanda. Umarım bir gün genele yaydığı o günleri de tekrardan izleyebiliriz.

Joker futbolcu tanımının sözlük tanımı desek, karşımıza Ümit Davala çıkacak

$
0
0

Joker futbolcu denildiğinde, en fazla 2-3 pozisyonu oynayabilen isimleri düşünürüz. O pozisyonlar da birbirine yakındır. Hücum bölgesinin her noktasında oynayabilirsin ya da orta saha diyelim. Savunma açısından da her 2 bekte oynarsın, stopere geçersin en fazla. Neredeyse tüm pozisyonlarda oynayabilmek ise bambaşka bir olay. Günümüzde de örneği çok azdır. Grosskreutz'u hatırlarım, Dortmund ve Alman Milli Takım'ında yıllarca oynayan, kupalar kaldıran. Bir de Ümit Davala işte. 

Bana göre ondan da iyiydi. Çoğu futbolcu için aynı şeyi yazsam da, bugün olsa değeri daha büyük olurdu. Galatasaray formasıyla oynayan Ümit Davala'yı hatırlıyorum da, her yerde oynadı sanırım. Sağ kanat, sağ bek, merkez orta saha, 10 numara forvet, sol kanat diye uzar bu liste. Bence gerçek pozisyonu merkez orta saha ve sağ kanattı. Yeri geldi sağ bekte de çok oynadı. 1996 - 2001 arası da Galatasaray'ın en önemli kozlarından biri oldu.

Fatih Hoca, göreve geldiğinde onu İstanbulspor'dan transfer etmişti. Galatasaray öncesi en son Diyarbakırspor'da kiralık oynamıştı ama İstanbulspor'un futbolcusuydu. Türkiye'ye gelişi de Afyonspor'la. Alt yaş Milli Takımlarda maçı da yok, Fatih Hoca'nın en önemli keşiflerinden biri. Geldiği gibi formayı alması da cabası. Genç futbolcu, önemli bir altyapısı da yok. İnanıldı ki bu transfer gerekleşti ve direkt olarak altı dolduruldu.

İlk sezonunda 34 maçı var zaten. Oynadığı pozisyonları sayıyorum. Stoper, ön libero, merkez orta saha, 10 numara ve sağ kanat. Bu joker yapısı diğer sezonlarda da devam etti. 2. sezonunda ciddi bir sakatlığı da var, uzun süre formasından uzak kalmıştı. O sakatlık olmasa belki daha da erken yükselirdi, bilinmez. Dizinden ameliyat olmuştu ve sıkıntılı bir durum. Diz sakatlığından geri dönmek ve böylesine iyi bir istikrar sağlamak hiç kolay değil.

3. sezonu olan 1998-1999 sezonunda ise bana göre jokerliğinin zirvesini gördü. Hakan Şükür'ün Juventus'a transferi konuşuluyordu ve hepimiz bu işe bitti gözüyle baktık. Devre arası transferi olacaktı diye hatırlıyorum. O arada da maçlarımız vardı ve onun boşluğunu da Ümit Davala doldurdu. Forvet oynadığında da hiç sırıtmadı. Sakatlığını atlattı ve 31 maçta forma giydi. Yine sayamayacağım birçok pozisyonda forma giyerek.

Uefa Kupası'nı kazandığımız 1999 - 2000 sezonunda ise onu "sağ bek" olarak hatırlamamıza neden olan döneme geldik. Ağırlıklı olarak sağ bek oynamaya başlamıştı. Capone da geldi mesela, stoper / sağ bek oynuyordu. Bir de sağ bek oynayabilen Fatih Akyel vardı. Yine de o pozisyonda ağırlıklı olarak Ümit Davala'yı gördük. Uefa Final'inde ise Emre Belözoğlu'nun cezasında merkez orta sahadaydı. Onun adına yine müthiş bir sezon. Sağ bek oynamaya başlayınca "asist"özelliği daha net ön plana çıkıyordu.

Lucescu döneminde ise sağ bek Capone'nindi. Ümit Davala ise ağırlıklı olarak sağ önde oynuyordu. Tabela noktasında zirve dönemiydi de diyebilirim. Artık futbolu iyice yükselmiş, Galatasaray'a sığmamaya başlamıştı. Sezon sonu da Milan'a transferiyle bunu gösterdi. O efsane kadroda yer alan futbolculardan hayal ettiğimiz rakamları kazanamadık ama Ümit Davala sayesinde ciddi bir bonservis geliri elde etmiştik. Fatih Hoca'nın Milan'daki dönemi kısa sürünce onun da İtalya kariyeri uzun sürmedi. 

Galatasaray'daki 2002 / 2003 sezonu ise maalesef hayal kırıklığı. Dünya Kupası'ndan dönen çoğu Türk futbolcumuz için de durum böyleydi. Büyük umutlarla gelse de tutunamadı ve ligin 2. yarısında formasını kaybetti. Zaten kiralıktı ve sezon sonunda yollar ayrıldı. Inter'e takaslanmıştı, orada da ilginç bir hikaye var. Werder Bremen'e gitti, Bundesliga'da şampiyonluk kazandı. Bizden sonra yine ayaklandı ve kariyerini sadece sağ bek oynayarak devam ettirdi.

Neredeyse bütün pozisyonlarda oynayabilmesinden anlayacağınız gibi oyun bilgisi ve teknik becerisi yüksek, hareketli, mücadeleci ve klas da bir futbolcuydu. Kendisi için ısrarla sağ bek denilse de, Galatasaray günleri adına buna katılmam. Benim için asıl olarak merkez orta sahaydı. Çok büyük futbolcu tabii, fiyat / fayda noktasının zirve isimlerinden biri. Galatasaray'a geldiğinde tanıyan yoktu, sonrasında ise tüm Dünya adını ezberledi.

Jimmy Durmaz'la alakalı daha yüksek beklentilerim vardı

$
0
0

Jimmy Durmaz'la alakalı daha yüksek beklentilerim vardı. Yaz dönemi birçok bedelsiz hamle yaptık ve yerli kalitesini yükseltmek için uğraştık. Jimmy Durmaz da o bedelsiz yerliler içinde belki de en güvendiğim futbolcuydu. Gençlerbirliği'nden ayrıldığından bu yana Avrupa'da gelişim gösteriyordu. Özellikle de Fransa döneminde. Adı Galatasaray'la anıldığında çok mutlu olmuştum ve yıllık ücretine bakınca da şartları makul geliyordu.

Hazırlık kampındaki görüntüsü de fena değildi. Fena iş çıkarmıyordu ve sezona da 11 başlayarak girdi. Emre Mor geldikten sonra ise aldığı şans iyice azaldı. Jimmy Durmaz'ın bulması gereken şans Emre Mor'a kayınca iyice gözden düştü. Sonrasında da şans bulduğu anlar var ama performans olarak düşmüş oldu. Şampiyonlar Ligi listesinde yer alamaması da bunda etken. Beklemediğim bir karar olsa da yapacak bir şey yoktu.

Bu sezon toplamda 11 maçta şans buldu ve sadece 1 asisti var. Ağırlıklı olarak sağ kanatta kullandık ki, son yıllarında da o pozisyonda oynuyor. Gençlerbirliği döneminde klasik, sol ayaklı bir sol açıktı. Sol ayağını iyi kullanan, teknik ve şut özelliği güçlü bir futbolcu. Sağa geçince de kat ederek oynamaya başlamıştı. Emre Mor hamlesini o gün övdüm ve pişmanım. Jimmy Durmaz'ı aşağı çekmiş olduk.

Aslında sezon içinde "pozisyon devşirmesi" olabilir mi diye de düşünüyordum. Riera'ya yaptığımız gibi, sol bek oynayabilir mi düşüncesi aklımdaydı. Özellikleri Riera'ya benziyor. Sol ayaklı, oyun aklı, teknik özelliği, orta kalitesi iyi bir futbolcu. O dönem de sol bekte sorun vardı. Jimmy Durmaz şu değişimi yaşayabilse eminim ki kariyeri uzayacak ve Galatasaray'da bulduğu şans da artacak. Hala zaman var ama böyle bir hareket de gelmeyecek sanki.

2 yıl daha Galatasaray'da kalmak istediğini söylese de bunu zor görmeye başladım. Transferde birçok yerli kanatın adı geçiyor ve o rotasyon fazlasıyla dolacak. Jimmy Durmaz'ın da maaşına bakınca elden çıkarması kolay. Kalitesi de var çünkü, bilinen bir futbolcu. Anadolu'da hala fark oluşturur, iyi işlere imza atar. Ocak ayında Beşiktaş'la dahi adı anılıyordu. Talibi çıkar yani. Bakarsınız x bir transferde takas kozu da olabilir.

Babel'i unutuyorum, Babel ise kendisini bir şekilde hatırlatıyor

$
0
0

Babel'i unutuyorum, Babel ise kendisini bir şekilde hatırlatıyor. Kiralıkları düşünürken, onlardan gelebilecek bonservis bedellerini hayal ediyorum. Maicon ve Diagne'den beklenen rakamlar var. Bu rakamlar da gelecek sezonun transfer stratejisini belirlemede önemli olacak. Babel'den ise bonservis bedeli beklentim yok. Ajax dönemi de kötü geçiyor, Euro 2020 ertelendi derken, planlar suya düştü. Yaş 33, 2022'e kadar olan sözleşme ve kazandığı ciddi yıllık ücret. Nereye satabilirsin ki?

İş dönüp dolaşıp "Babel'den katkı alalım" noktasına dahi gelebilir. Satamıyorsan mecbursun, en azından eldeki alternatiflerden biri yapacaksın. Maaşların indirilmesi gündemdeydi, Babel de buna yanaşır. Zaten başka yolu da yok. Son olarak vermiş olduğu röportajda ilginç detaylar var. Değişeceğini, hataları olduğunu belirtmiş. Galatasaray'a büyük beklentilerle gelmişti. O beklentileri karşılayabilecek mi göreceğiz.

"Galatasaray ile 2022'ye kadar sözleşmem var. Sözleşmem bitince futbolu bırakabilirim. Bunu düşüneceğim. Belki, önümüzdeki sezon da Ajax'a kiralanırım. Bunu henüz konuşmadık. Konuşmak için da çok erken."

Ajax'a kiralanamaz, tutmazlar onu. Galatasaray'a dönüşü kesin bence. Belki bir ihtimal MLS olabilir diyorum. Çin ya da Arap kulüplerini düşünmez, onlar da bu saatten sonra Babel'i anımsamaz bile. Sürekli ABD'e gidiyor, çalışıyor, aktif orada. MLS'i bu açıdan düşünebilir diyorum ama bu da düşük bir ihtimal. Onun için Euro 2020 büyük hedefti. Hazır olmak adına Galatasaray'a geldi, Ocak ayında da Ajax'a kiralandı. Bu hedef de ihtimal dahilinde olmadığı için, elimizde hedefsiz bir Babel olacak. Umarım bu süreçten zararsız çıkarız.

"Galatasaray'a geri dönersem nasıl bir futbolcu olduğumu ve neden bu kadar değerli olduğumu göstereceğim. Kendimi değiştireceğim. 1 Haziran'da kiralık sözleşmem bitiyor. Galatasaray da razı olursa Ajax'ta antrenmanlara devam etmek isterim. Sürekli fit kalmak istiyorum."

Bir hedef ışığı mı dersiniz? Kalitesinden kuşkum yok, istediğinde büyük futbolcu. Tek başına size maç kazandırabilecek kalitede. Galatasaray'ın ligin ilk yarısındaki yanlış kurgusu da konuşulmalı. Ağır ve yaşlı bir takımdık. O ağır yapıda da Babel / Nzonzi gibi isimler oldukça sırıttı. Yine de Babel'den asıl beklentim Şampiyonlar Ligi'ndeydi, orada yokları oynaması sıkıntılı oldu. Ayağa kalkabileceğine inanıyor, yaz kampında bir şekilde göreceğiz. Tabii bu maaşla devam etmesi zor olacak, o da parayı düşürmeli. Şu mesajlarından da kabul edebileceğini düşünüyorum.

Onu çok isteyen Gerets'e değil de, Feldkamp'a nasip olmuştu

$
0
0

Servet Çetin'i geçtiğimiz günlerde blogda andık. Yeni bir röportajını gördüm, üzerine de konuşmak isterim. Benim o yazıda verdiğim birçok detayın altını çizmiş. En önemli nokta da, "benim herhangi bir rengim yok" diyor. Hayatımda gördüğüm en profesyonel futbolculardan biriydi. Fenerbahçe ve Galatasaray gibi takımlarda oynadı ama bir kez "bu takımlıyım, şöyleyim, böyleyim" demedi. Şirin görünmek adına bu sözleri kullanan çok futbolcu gördük. Servet Çetin işine bakardı, yaklaşımı da son derece profesyoneldi.

"Sivasspor'da çok güzel sezon geçirdim. Galatasaray beni istedi. Onlarla sözlü anlaşmıştım. Fenerbahçe'de istedi. Fenerbahçe daha iyi teklif vermişti ama ben Galatasaray'a söz vermiştim. O zaman Erik Gerets vardı beni çok istedi."

Sözleşmesi bitmesine rağmen, iyi niyet adımı olarak çok az bir rakam ödenmişti diye hatırlıyorum. Fenerbahçe'de formayı kaybettikten sonra gittiği Sivasspor'da yeniden doğmuştu. Milli Takım'a yükseldi, hatta en önemli stoperimiz oldu. Galatasaray'a gelişi de bu açıdan önemliydi. Yeniden yapılanan takımın en güçlü kozlarından biri olarak, kazanılan şampiyonlukta da büyük pay sahibiydi. Gerets, bunu göremedi tabii. Feldkamp'a nasip oldu. Feldkamp da Servet Çetin'den maksimumu aldı, hatta kariyer zirvesini yaşattı. Euro 2008'e en iyi şekilde gitti.

"Ben oynamayı isteyen bir oyuncuyum milli takımdan döndüm. Hocam bir anda beni kesti. Suratım düştü. Toplantı yaptık, 'Neden böyle yapıyorsun' dedi. Sonrasında antrenmana çıktık, antrenmandan sonra çıkmadım takımla. Rijkaard'ın yardımcısı geldi. 'Neden böyle yaptın' dedi. Ben dedim 'Neden beni kestiniz. Bunu öğrenmek isterim'. Sonra 'Haklısın hoca adına senden ben özür dilerim. Bir daha böyle bir şey olduğunda nedenini sana söyleyeceğiz.' dedi. Sonra olay tatlıya bağlandı."

Bu tarz sorunları da kariyeri boyunca yaşadı. Daum'la da böyle bir olayı var, onu da anlatıyor. Rijkaard yazısında da belirtmiştim, çok tutmadı Servet Çetin'i. Sezon başlarken, Servet Çetin uzun bir sakatlıktan dönüyordu. Yaz döneminde birçok Avrupa Ligi eleme maçı oynadığımız için de hazır olması kısa sürdü. Bir de o dönem Marsilya transferi konuşuluyordu, ciddi rakamlar vardı. Hatta biz de Gökhan Zan'ı, Servet Çetin giderse diye aldık. Servet Çetin de kalınca, Gökhan Zan'la birlikte kullanılmak durumunda kaldılar. Yeni bir yabancı transfer almak lüks kaldı. Bir de Emre Güngör var takımda, o da şampiyonluk görmüştü.

Servet Çetin / Gökhan Zan, o dönem Milli Takım'ın stoper tandemiydi. Rijkaard, stoperlerin orta sahaya kadar yaklaşabilmesini ve geriden iyi oyun kurmasını ister. Bu 2'linin ise olmayan özelliklerini saysak, ilk sıraya yazacağımız şeyler. Haliyle de Servet Çetin'in düşüşü kaçınılmazdı. Tabii o dönem için iddialı bir stoper olunca da "neden oynamadığı" konusunda isyan etti. Bir dönem de genç futbolcumuz Cem Sultan'la yaşadığı bir olay vardı. Ona da "ben Servet Çetin'im"üzerinden bir mesaj vermiş, futbolcunun sezon sonunda Galatasaray'dan ayrılığını izlemiştik.

Sneijder'in ekmeğini büyük oranda Yasin Öztekin yemişti

$
0
0

Mackolik'in sorusunun cevabı net aslında. Sneijder'in Yasin Öztekin'i getirdiği seviyeyi hatırlayın, Ribery'e neler yaptırırdı. Ribery'nin Galatasaray'daki durumu ele alınmalı. Tarihin gördüğü en büyük kanatlardan biri, Bayern Münih performansını konuşmaya gerek yok. Galatasaray'da ise genç bir potansiyeldi. Bu noktaya gelebileceğini kestirebiliyor muyduk bilmiyorum da, "potansiyelim" mesajını buram buram almıştık.

Hagi'nin onu kısıtlamasına rağmen elinden geleni yaptı diye düşünüyorum. Bizde sağ kanatta oynuyordu, çizgi oyuncusu gibi. Çıkışını ise sola geçtiğinde, kat eden kanat rolünde yaptı. Fenerbahçe karşısındaki Türkiye Kupası finalini hatırlayın, tarihi fark gelebilecek maç, Ribery erken oyundan alındığı için gelmedi. Potansiyelini yansıtsa da daha iyisi olabilirdi. Sezon bittiğinde 10 numarayı istiyorum dedi, bir daha geri dönmedi.

Sneijder'in de hakkını vermemiz lazım. İstediğinde seviye atlattı çünkü. Saldığında dahi istatistiğini yaptı ama takım çok durağanlaştı. Sneijder'in zirvesi de Mancini döneminden çok, Hamza Hamzaoğlu döneminde gelen şampiyonluktaydı. Burada rakamlara bakmıyorum, futbolcunun takım içindeki rolü önemli. Sneijder de o takımın saha içindeki lideriydi. Kendisini sola atarken, Yasin Öztekin ve Telles gibi isimleri yükseltmişti.

O dönem yanında çok daha ciddi potansiyeller olsa aynısını yapardı. Bruma'ya yazık oldu mesela, o da yanlış yerde kullanıldı. Sakatlıktan yeni dönse de, kamp dönemini geçirmişti. Yabancı sınırı da çok zorladı ve haliyle yedek kaldı. Her şeye rağmen onu sola atmayı hiç denemedik. Oysa o da sol kanatta yükseldi. Bruma'yı sağ kanatta, çizgi oyuncusu gibi kullanmaya çalışırken düşürdük. Sola attığımızda ise yıldız futbolcu performansı izledik.

Bruma'yı sola attığımız dönem de, Sneijder'in salmaya başladığı zamanlar. Bruma, o yükseliş için Sneijder'e pek ihtiyaç duymadı. Kendi başına takımdı ve bağımsız, müthiş bir futbol oynadı. Sneijder'in ekmeğini büyük oranda Yasin Öztekin yedi. Yemesini istediğim başka futbolcular da vardı elbette. Bruma, Amrabat diye uzar bu liste. Birlikte oynadığı futbolcular arasından sayıyorum. Maziye inince Ribery gibi isimler de konuşulur.

Yunus Mallı & Galatasaray, Milli Takım'da ilk olarak formayı veren Fatih Terim'di

$
0
0

Adı her dönem konuşulan futbolculardan biri de Yunus Mallı. Blog geçmişinde bu transferle alakalı birçok yazı bulabiliriz. Yine de ilk kez bu transfer olası görünüyor. Kim alır, düşünür bilmiyorum. İş biraz daha makul seviyeye geldi, söylemek istediğim bu. Wolfsburg'da forma şansını iyiden iyiye kaybettikten sonra, Ocak ayında Union Berlin'e kiralanmıştı. Bu hareketi de Yunus Mallı'nın Euro 2020 adına şans oluşturmak istemesine bağlamıştım. 

Wolfsburg'a döndüğünde sadece 1 yıllık sözleşmesi kalacak. Union Berlin'de kalmasını ise pek olası görmüyorum, oraya büyük gelir. Wolfsburg'da da ciddi bir maaşı vardı. Yeni Dünya düzeninde, o maaşla devam etmesi de imkansız. Eskisi gibi çıkışta değil, hatta düşüşü keskinleşmeye başladı. Henüz 28 yaşında, yeniden ayağa kalkması adına fırsatı var. Bu yaz dönemi de kendisi adına en doğru takımı seçmek isteyecektir.

Mutlaka Bundesliga'da da talibi olur, orada iyi kötü piyasası var. Türkiye'ye gelmesi de ihtimal tabii. Şampiyonluğa oynayacak takımlar için ciddi bir yerli alternatifi. Yabancı sınırının düşmesi gibi konular konuşuluyorken de, bu futbolcuyu kimse kaçırmak istemez. Bazısı Yunus Mallı için "gerçek pozisyonu yok, ne oynadığını bilmiyorum" dese de, kaliteli bir hücum jokeridir. Mücadele etmeyi sever, çalışkandır. Mutlaka katkı sağlar.

Union Berlin'de oynadığı 7 maçta sağ kanattaydı. Ben ise onu gerçek anlamda forvet arkası diye düşünüyorum. Galatasaray'da Emre Akbaba'nın oynadığı pozisyon gibi. O da bir oyun kurucudan öte, forvet özellikli. Rakip ceza sahası içine girmeyi sever ve sürpriz golleri vardır. Kaleye mümkün olduğu kadar yakın oynarsa katkısı sağlar. Diğer artısı da, 4-3-3 gibi bir düzen denediğinde merkezde de yapabilecek olması. Emre Akbaba o durumda kayboluyor mesela, Yunus Mallı kaybolmaz.

Her 2 kanat, forvetin arkası, merkez orta saha ya da sahte 9 gibi kullanabilirsiniz. Direkt olarak, en ileri uçta oynamışlığı da var. Hareketli, teknik özelliği olan, bitirici bir futbolcu. Milli Takım performansı o kadar da parlak değil ama Bundesliga'da kendisini fazlasıyla kanıtladı. Milli Takım adına da buradayım mesajını vermesinin yolu sanki Türkiye Ligi'nden geçiyor. Burada iddia sahibi bir takımda kendisini göreceğiz diye düşünüyorum.

Galatasaray adına bu haber de "Belhanda giderse"üzerinden verilmiş. Yunus Mallı'yı Türk Milli Takım'ı için ikna eden ve ilk olarak formayı veren isim Fatih Terim'di. Futbolcuyu tanıyor ve ne alacağını iyi biliyor. Belhanda daha farklı bir isim tabii, Yunus Mallı bambaşka bir tarz. Yine de orta sahadaki o kaliteyi korumak, biraz da yerli etkisini yükseltmek adına düşünülmesi gereken transferlerden biri olacak.
Viewing all 9783 articles
Browse latest View live