Quantcast
Channel: Sportif Cümleler
Viewing all 9780 articles
Browse latest View live

Tepki doğdu çünkü, taraftar da Latovlevici'ye çok yüklendi

$
0
0

2017 - 2018 sezonu yaz transfer dönemi Galatasaray adına olabildiğince aktifti. Bugünün de temelini oluşturan, yüksek rakamlar harcanan ve iddialı isimleri konuştuğumuz bir transfer dönemiydi. Sol bek için de en baştan bu yana konuşulan isim Asamoah olmuştu. Geçen yaz döneminin Falcao hikayesi gibi. Geldi, gelmedi, geliyor, gelmiyor derken koca yazı bitirdik. Geleceğine de o kadar emindik ki, başka bir sol bek konuşmadık bile. Gelse farkı büyük olurdu, o da ayrı konu.

Juventus, Spinazzola'yı o dönem geri döndüremediği için Asamoah'ı kadrosunda tuttu ve Şampiyonlar Ligi listesinde yer verdi. O dönemin bizim adımıza şöyle bir ilginçliği var. Tüm Avrupa'da transfer Ağustos'un son günü biterken, Türkiye'de ise Eylül ayının ilk haftası da transfer yapılabiliyordu. O saatten sonra Avrupa'dan transfer yapmak zor olsa da, en azından günü kurtarmak adına şans vardı.

Günü de Latovlevici'yle kurtarmak istedik. Hatta Seleznyov'u da alıyorduk, orada da güzel bir hikaye var. Galatasaray, Karabükspor'la bu 2 futbolcu için anlaşmıştı. Bir yandan da yedek kaleci için yabancı düşünülüyordu ve Carrasso gündem olmuştu. Seleznyov mu Carrasso mu diye düşünürken karar Carrraso'dan yana verilmişti. Muslera'nın yedeği Eray İşçan'dı. Yerli de almak kolay değildi ve neden Carrasso diyemiyorum. Kendisi iyi de iş çıkardı.

Latovlevici, Galatasaray'a sakat gelmişti. Uzun bir sakatlıktı ama biz son dönemine denk geldik. Karabükspor'la hazırlık kampında oynadığı bir hazırlık maçında yüzüne darbe almış ve suratı neredeyse yer değiştirmişti. Kampı kaçırdı, koca Ağustos ayını boş geçti ve hazır değildi. Galatasaray da direkt katkı istiyor, iyileşir iyileşmez kendisini sahaya attık. İlginç bir maskesi vardı ve bundan çok rahatsızdı. Haliyle de kötü başladı ve öyle devam etti.

Latovlevici'nin Karabükspor performansını beğenirdim. Ülkenin en iyi sol beklerinden biriydi. Teknik özelliği yüksek, geriden iyi oyun kuran, sol ayağını iyi kullanan, duran topların da başında gördüğümüz bir sol bekti. Galatasaray gibi geriden oyun kurmayı seven bir takım için de ideal isim. Ülkeyi tanıması da cabası. Tabii buradaki beklentiler farklı. Kötü başlayınca bir daha toparlayamadı. Tepki doğdu çünkü, taraftar da Latovlevici'ye çok yüklendi.

Fatih Hoca geldiğinde kendisine şans vermesine rağmen kurtaramadı. Bu tepki devam etti ve artık katkı almak da imkansızdı. Sol bek için de Nagatomo gelince kadroya dahi giremez oldu. Sezon sonunda da yollar ayrıldı zaten. Bizden sonra Bursaspor'a gitti, devamında da Macaristan Ligi'ne gitmiş. Kötü başlamasa daha iyi olabilirdi onun için. Özellikleri karşılıyordu ve Türkiye sınırlarında kendisini kanıtlamıştı.

Galatasaray'da öyle 2 isim var ki tüm seyri değiştiriyor

$
0
0

L'écho Sport 'un karmalar rekabetlerinden devam edelim. Şimdi de Galatasaray ve Fenerbahçe'nin Avrupa karmalarını çarpıştırmışlar. Fenerbahçeli arkadaşlar kusura bakmasın ama Galatasaray'ın Avrupa karması çok daha üstün görünüyor. Bir önceki Avrupa karmasına göre Perez ve Podolski gibi 2 doğru dokunuş gelmiş. Fenerbahçe'de ise Neustadter yerine Rapaiç gibi güçlü bir hamle var. Yine de Galatasaray'da öyle 2 isim var ki tüm seyri değiştiriyor.

Kalecileri pek konuşmaya gerek yok. Enke'nin Fenerbahçe'de sadece 1 maçı var. Orada otomatik olarak De Sanctis öne çıkıyor. Stoper tandeminde de Ujfalusi / Popescu 2'lisinin seviyesine ulaşmak zor. Bruno Alves / Kjaer 2'lisi de iyi ve güçlü olsa da yetmez. Beklerde ise çok uçuk farklar olmasa da yine Galatasaray önde. Perez çok istikrarlı bir sağ bekti, Riera da sol bekte Şampiyonlar Ligi'nde neler yaptı hatırlarsınız. Van Der Wiel hayal kırıklığıydı, Ziegler ise ortalama bir bek olarak kaldı.

Meireles, güçlü bir orta sahaydı. Galatasaray'daki karşılığı Donk gibi duruyor ve Fenerbahçe 6 numara anlamında çok daha iyi. Rapaiç'le de iyi bir 2'li olabilirler ama Sneijder / Hagi gibi faktörler göz önüne alınınca seviye bambaşka bir yere evriliyor. Hagi ve Sneijder'in karşılığı Fenerbahçe'nin şu karmasında yok. Haliyle orta sahada da Galatasaray üstünlüğü oluşuyor. Bence 2 takım arasındaki en büyük fark da burada.

Kanatlarda net şekilde Fenerbahçe üstünlüğü var. Kuyt'un forma giydiği her an katkısı ve istikrarı büyük oldu. Anelka da belki maç seçiyor gibi göründü ama maçı seçtiğinde de tek başına almasını biliyordu. Bizdeki karşılığı Podolski, o da maç seçen bir isimdi. Seçtiği maçlarda çok üstündü ama kötü bir döneme denk gelmesi şanssızlığı oldu. Bruma ise yetenekli, potansiyel sahibi bir kanattı. Riekerink sezonunu kendisi adına müthiş geçti. Yine de kanatlar kıyasında Fenerbahçe önde.

Forvette de Fenerbahçe'nin Van Hooijdonk gibi bir katkısı var. Neredeyse tek başına şampiyonluk getirmişti. 2. sezonunda düşüş yaşasa da, 2003 / 2004 sezonunda bambaşka bir seviyedeydi. Van Persie ise daha çok hayal kırıklığı tarafında. Baros'un da Galatasaray'da sağlıklı olduğu her dönemde iyi iş çıkardığını ekleyelim. Sakatlıklar çok etkiledi ve her seferinde geri attı. Buradaki farkı Van Hooijdonk belirlese de, genele bakınca Galatasaray çok daha üstün taraf.

Kadro kalitesi aşağı doğru düştükçe, Umut Bulut forma giyme istikrarıyla ön plandaydı

$
0
0

Galatasaray'da en çok eleştirilen ve tepki alan futbolcuların başında gelir. Dönemin "kötü gidişatının" ihalesinin bırakıldığı isimlerden biri. Umut Bulut'un kaçırdığı gollere fazlasıyla odaklıydık. Final noktası çünkü, bitiremeyince tepki oluyor. Kötü gidişatta da ihale bu tip isimlere kalıyor. Tabii bunda aldığı çılgın maaşın da etkisi var. Futbolcuları suçlamam, kimse bu sözleşmeleri zorla yaptırmıyor. Taraftar da bir yandan haklı, futbolcuların aldığı paranın hakkını vermesini istiyor.

Değersiz bir futbolcu değil. Bugün 37 yaşında olsa da hala Süper Lig seviyesinde. Kayserispor'da da iyiydi, Yeni Malatyaspor'da da iyi. O kadar çalışkan ve mücadeleden ödün vermiyor ki, vazgeçmek kolay olmuyor. Galatasaray seviyesinden uzaklaşalı çok oldu, orası net tabii. Yine de Umut Bulut'la alakalı süreci kötü yönettik ve tepki bundan doğdu. Kadro kalitesi aşağı doğru düştükçe, Umut Bulut forma giyme istikrarıyla ön plandaydı. Israr edildi, yapamayınca da tepki oluştu.

Trabzonspor'da kendisini kanıtlamış, ülkenin en iyi yerli forvetlerinden biriydi. Toulouse'a transferi de bu noktada dikkat çekiciydi ama sadece 1 yıl oynadı. 2012 / 2013 sezonunda ise Galatasaray onu kiraladı. Elmander için olabilecek en iyi alternatiften bahsediyorum. O sezonu da gayet iyi geçmiş, özellikle ligin ilk yarısında büyük iş yapmıştı. 38 maçta 15 gol 6 asisti vardı. Yanında oynayan isimler Burak Yılmaz ve Drogba olunca, mücadelesi konuşuluyordu.

Hatayı 2013 / 2014 sezonuna girerken yaptık. Yabancı sınırı bizlere "yerliyi" dayatıyor ve olmadık ücretler vermeye mecbur bırakılıyorduk. Umut Bulut da o isimlerden oldu işte. Transferine lafım yok, bonservisi de bence ucuzdu ama yıllık ücret + sözleşme yılı noktasında hata yapıldı. 2 sezon bunu hissetmesek de, sonrası büyük sorun oldu. Mancini dönemi performansı düştü, Prandelli / Hamza Hamzaoğlu döneminde ise yeniden yükseldi. 

Sonrasını ise pek konuşasım gelmiyor. Prandelli / Hamza Hamzaoğlu döneminde iyi bir yedekti. Kenardan getirdiğimizde önemli iş yapıyordu. Hamza Hamzaoğlu'nun 2. sezonu ise kötü kadro planlaması ve sakatlıklar neticesinde ilk 11 futbolcusu olunca sorunlar başladı. Sözleşme opsiyonu yürürlüğe girdi, üzerine bir de Hamza Hamzaoğlu açıklama yaptı. O gün söyledim, bu sözler hocanın sonu olur diye. Öyle de oldu. Bu da Umut Bulut'un Galatasaray'daki son sezonuydu.

Ertesi sezon yaz döneminde sözleşmesini fesih etmek adına önemli bir tazminat ödedik. O da soluğu direkt olarak Kayserispor'da aldı. Orada iyi işler çıkardı, şimdi de devam ediyor. Eminim ki ertesi sezon da eder. Çok çalışkan çünkü, kendisine bakıyor, sorunsuz bir futbolcu. Süper Lig'de de 160 golü görmüş bir isim, herkese nasip olmayacak rakamlar. Burak Yılmaz'ın dahi 185 golü var, böyle kıyaslayın.

Galatasaray'da devam etse, bu kadar uzun sürecek bir futbol kariyeri olmayacaktı

$
0
0

Karantina günlerinde kadrolar kuruyoruz ve kurduğumuz kadrolar içinde de "neden Tugay Kerimoğlu" yok sorusu sıklıkla geliyor. O kadrolar genellikle 2000 yılı sonrasına yönelik oluyor. Olmasa dahi, kendi izlediğim dönemler adına konuşabiliyorum. Tugay Kerimoğlu çok değerli bir orta sahaydı ama Fatih Terim döneminde o kadar da olmazsa olmazdı diyemem. Geniş bir kadro, değerli alternatiflerden bahsediyorum. Hocanın tercihi yıllar geçtikçe daha farklı olmuştu.

Tugay Kerimoğlu'yu Galatasaray döneminde biraz daha ofansif etkisiyle biliriz. Hatta ilk döneminde direkt 10 numaraydı. Oyun aklı ve teknik özelliği yüksek, tek başına maç alabilecek kalitede bir futbolcuydu. Hagi geldikten sonra ise 2'sini bir arada 11'de kullanmak o kadar kolay değildi. Hocanın oyun yapısında mücadele, tempo ve kaybedilen topun bir an önce kazanılması olmazsa olmaz. Suat Kaya, Okan Buruk, Emre Belözoğlu, Ümit Davala gibi sayabileceğim isimler de bu işi iyi yapıyordu. 

Tugay Kerimoğlu ise bu oyun yapısında değildi o dönem. Hagi geldikten sonra ister istemez biraz daha orta sahaya geldi ama yıllar geçtikçe ilk öncelik olmadı. 96 / 97 sezonu 5 gol 12 asist, 97 / 98 sezonu ise 4 gol 6 asist. Bu arada da saha içinde birçok pozisyonda deneniyor. 10, 8, 6 ya da sağ kanat gibi. 98 / 99 sezonuna geldiğimizde ise forma giydiği maç sayısı daha da azalıyor ve 2 gol 4 asistle sezonu tamamlıyor. Sakatlık dönemi de oldu ama Emre Belözoğlu devreye girmeye başlayınca iyice gözden düşmüştü.

99 / 2000 sezonuna girdiğimizde ise iyice kulübeye çekilmişti. İlk 11'de oynadığı maç sayısı da çok azdı ve ayrılma isteği doğdu. Ocak ayında Rangers'a 2.5 milyon avro karşılığında gitmiş. Bu rakamı daha aşağıda biliyordum mesela. O dönem için iyi rakam. Hepimizin aklında bir de "keşke Uefa Kupası'nı kazanan kadroda olsaydı" düşüncesi var. Ben de isterdim tabii, orada olmayı hak ediyordu. Ayrılık kendi isteğiydi, buna da saygı duymak gerekiyor.

Hayatının en doğru kararını aldı çünkü. Galatasaray'da devam ediyor olsa, bu kadar uzun sürecek bir futbol kariyeri olmayacaktı. Fatih Hoca'nın oyun yapısında yer kalmamıştı çünkü. Kenarda bekletmesi de doğru bir düşünce değildi. Rangers'da 1 yıl oynadı, sonra da Blackburn'e gitti. Futbol değişimi de burada başladı. Galatasaray'da daha teknik ve 10 numara özelliğiyle ön plandaydı. Blackburn'de ise net bir 6 oldu ve pozisyonunu ligdeki en iyilerinden biriydi. Çok daha genç yaşlarda gitse eminim ki daha farklı seviyede de görürdük.

Futbolu bıraktığında 39 yaşındaydı. Blackburn'de de unutulmayacak 8 sezonu var. O yaşta, Premier Lig gibi bir yerde ayakta kalabilmek büyük başarı. Oyun aklı, tecrübesi çok kıymetliydi. 2002 Dünya Kupası'nda da bu değişimin faydasını sağlamıştık. Tugay Kerimoğlu'nun da Premier Lig dönemi hatırlandığı için, Galatasaray kadrolarında neden yok sorusu soruluyor. Bunu da soran ya genç arkadaşlar, ya da Selçuk İnan'dan nefret eden kesim.

İyi bir teknik direktör olmasını bekliyordum. Hatta Galatasaray açısından da gelecek için hayallerim vardı. Bu konuda iyi adımlar atamadı maalesef.  Manchester City'de antrenörlük hayatına başlamıştı, hemen sonrasında Galatasaray'da altyapının başına geldi. Sonra Hagi ve Bülent Ünder'in yardımcısı oldu. Bizden ayrıldı, Mancini göreve gelince onun yardımcısı olarak geri döndü. Bir de Şanlıurfaspor'da teknik direktörlük denemesi var. Genele bakınca hepsi başarısız.

Galatasaray'a maçı kazandıracak frikiği kim kullansın isterdiniz?

$
0
0

Mackolik sağ olsun. Bu tarz içerikleri sayesinde ben de bu dönemde bir şeyler yazabiliyorum.  Galatasaray'a maçı kazandıracak frikiği kim kullansın isterdiniz diye sordular. Anket sonuçlarına bakınca da Hagi açık farkla ilk sırada. Selçuk İnan 2., Sneijder ise 3. olmuş. Prekazi ise 4. ve oy oranı oldukça düşüktü. Bu da Twitter kültürüyle ağırlıklı olabilir. Yaşı genç birçok arkadaşımız var ve Hagi gibi bir isim ankette yer alınca kazanan az çok belli oluyor.

Prekazi dönemine ben de yetişemedim. Yine de bu ankette 1. sırada yer alması gereken ismin o olduğunu düşünüyorum. Çok uzak mesafeden, gerilerek de müthiş frikikler kullanıyor. Ya da daha yakından, yay civarı dediğimiz yerden de müthiş plaseleri var. Frikiğin 50 tonu diye bir şey olsa, benim için yanıtı Prekazi'dir. Bu ankette sonuncu olmasının nedenleri bence açık. 40 yaş üstü hangi Galatasaraylıya sorsak, cevap olarak Prekazi'yi verir. Monaco'ya attığı frikik dahi yeterli yanıt olur.

Hagi'yi de tartışmam tabii. Galatasaray formasıyla, frikikten attığı birçok önemli gol var. Gerçek anlamda bir duran top ustasıydı ve birçok gol / asistini izlemiştik. İsim de büyük tabii, koskoca Hagi. Anketin konusu ne olursa olsun, Hagi denildiğinde oy verilecek isim belli oluyor. Galatasaray tarihinin gördüğü en büyük 10 numaralardan biri. Yabancılar açısından baktığımızda ise tartışmasız en iyisi. Ne mutlu ki Galatasaray'daki her anına şahit oldum.

Selçuk İnan'ın da frikik konusunda hatırı sayılır bir yeri var. Hagi sonrası bu konuda istikrarı kaybettik çünkü. Arada Cesar Prates çıktı ve goller attı ama onun da sonrası yok. Topa en yakın olanın, topun başına geçtiği maçlar izliyorduk. Selçuk İnan sonrası ise bu konuda elimiz güçlendi ve penaltı tadında frikik golleri izledik. Özellikle de Drogba / Sneijder 2'lisi gelene kadar. Sağ olsun Drogba hiçbir frikiği Selçuk İnan'a bırakmaz olmuştu. Sonrasında da Selçuk İnan bu konuda köreldi ve yaş itibarıyla da vuruş gücü düşmeye başladı.

Sneijder ise Dünya'nın gördüğü en büyük frikikçilerden biri. Onun da şanssızlığı bir bakıma Selçuk İnan ve Drogba oldu. Drogba sahadayken o topu kimseye vermiyordu. Arada Selçuk İnan var, müthiş bir istikrarı vardı. Haliyle de Galatasaray'da kaleye vuruş noktasında topun başına pek geçemedi. Onun da bulduğu frikik golleri var ama bu kaliteden fazlasını beklersiniz. Bir şey de diyemem, Selçuk İnan'ın bu konuda hakkı yenmez. Belki o rol dağılımı iyi yapılamadı diyebiliriz.

Caner Erkin & Galatasaray, transferiyle alakalı her gün bir şeyler okuyoruz

$
0
0

Caner Erkin'in de sezon sonunda sözleşmesi bitiyor ve transferiyle alakalı her gün bir şeyler okuyoruz. Gökhan Gönül'ü de bu listeye dahil etmek lazım, 2'si bir arada konuşuluyor diyebiliriz. Beşiktaş'ta mı kalacaklar, Fenerbahçe'ye geri mi dönecekler ya da farklı bir sürpriz mi geliyor? Gökhan Gönül ismi Galatasaray'la geçmese de, Caner Erkin'in adı medyada yer alır oldu. Bir de bu isimlerin geleceğine bağlı şekillenen Hasan Ali Kaldırım haberleri var.

Mevcut düzende, özellikle ülkemiz adına "bonservisi elinde olan futbolcular" değer kazandı. Galatasaray da bu konuda oldukça aktif görünüyor. Şimdiden birkaç isimle anlaştığı söyleniyor ve bu isimler yerlilerden oluşuyor. Yerli kalitesini yükseltmek olmazsa olmaz. Elde 14 yabancıdan fazlası var ve yerliye dönüşün bir anlamı da yıllık ücretlerin düşüşü. Sattığın kadar al sarmalında da bonservisi elinde olan futbolcular hareket kabiliyetini arttırıyor.

Sol bekte yerli bir alternatif beklentim var. Emre Taşdemir geri dönüyor olsa da, Kayserispor dönemi o kadar da parlak diyemem. Oynama alışkanlığını kazanması artı tabii, eski sakatlıklarını atlattı. Bir de alttan gelecek Süleyman Luş var ama onunla alakalı düşünceyi de bilmiyorum. Potansiyeli yüksek bir bek, ihtimal varsa onu zorlamak önceliğim olurdu. Yine de, Hasan Ali Kaldırım / Caner Erkin ikilisinden biri transfer edilse şaşırmam.

Caner Erkin'i çok fazla konuşmaya gerek yok. Bana göre ülke sınırları içindeki en iyi yerli sol bek. 31 yaşında, çok rahat 2-3 sezonu daha olduğunu düşünüyorum. Tempolu, teknik özelliği, orta kalitesi oldukça yüksek. Sol ayağını da gayet iyi kullanır. Sıkıntı ise yaşanabilecek potansiyel sorunlar, kavgalar, olaylar, kontrolsüzlük. Anlamsız bir agresifliği var, bu da sizin başınızı çoğu zaman yakabilir. Bu durumu dengelese Avrupa'da kariyeri şekillenirdi, o ise yerel kaldı.

Saracchi'nin 1 yıl daha devam ediyor olması büyük avantaj. Kısa zaman oynadı ama Galatasaray'la kimyası tuttu. Gelen isim ona alternatif olacaktır. Bunu kabullenerek transfer edilmesi lazım. Bu konuda adım atılacağı hissiyatı taşıyorum. Linnes de sezon sonu gider, sol bek için alternatif düşünmüyorum. Caner Erkin için ise biraz daha olumsuz taraftayım. Çünkü işin sonunu kestirmek güç. Yine de hocanın tuttuğu, Milli Takım'da yer verdiği bir isim. Gelirse de şaşırmam.

Bir dönemin en ciddi sorunu, frikikleri kim kullanacak?

$
0
0

Bir dönemin en ciddi sorunu buydu. Frikikleri kim kullanacak üzerinden tartışıyorduk. Bugün ise topun başına geçecek 1 isim dahi bulamıyoruz. Ömer Bayram sağ olsun, kornerleri iyi kullanıyoruz da, ceza sahası çevresinden kaleye vuruş noktasında yine zayıfladık. Selçuk İnan her geçen dönem biraz daha düştü, bu konudaki son sağlam ayak da Maicon'du. O da gidince kimse kalmamış oldu. Feghouli ve Belhanda gibi isimler topun başına gelse de etki yok. Aslında Falcao da bu anlamda fena değildir, bir türlü göremedik.

Selçuk İnan öncesi de bu sorundu. Üstelik uzun yıllar sürdü. Topa en yakın ya da takım içindeki hiyerarşide yüksek olan futbolcuları izlerdik. Uzun yıllar da frikiklerden gol bulamadık. Selçuk İnan geldiğinde ise, özellikle ilk sezonunda penaltı edasıyla vururdu. Birçok gol attı ve bu da sıkışan maçlarda elimizi fazlasıyla güçlendirdi. Selçuk İnan'ın bir özelliği daha var. Mondragon'a Türkiye sınırları içinde frikikten gol atabilen tek futbolcudur.

Bu istikrarla devam etmesini isterdim. En iyi dönemleriydi ve vuruşları da oldukça güçlüydü. 2. sezonunda takıma katılan dev isimler arasında bu istikrar ister istemez düştü. Sneijder, Drogba konuşacağız da, işin bir de Burak Yılmaz / Hamit Altıntop tarafı var. Hamit Altıntop, topun başına geçmeyi düşünmüyordu bile, öyle düşünün. Burak Yılmaz da arada topun başına geçer ve iyi vuruşlar izletirdi. Sonrasında o da topun başına gelmez oldu.

Drogba ve Sneijder ise oynadıkları takımlarda frikiklerde oldukça iddialı futbolculardı. Özellikle de Sneijder bu anlamda Avrupa'nın en iyilerinden biriydi. Gerçi o da Drogba kurbanı. Drogba, hiçbir duran topu kimseye bırakmadı. Top neredeyse orta sahaya yakın, oradan dahi kaleyi denedi. Penaltıları falan konuşmuyorum bile. Galatasaray'da frikikten 1 tane golü var, 2-3 tane de etkili vuruşunu hatırlarım.

Drogba sonrası bu iş yeniden Selçuk İnan'a dönse de o kıvam azaldı. Yine duran toplarda etkiliydi ama eski istikrarı da gitmişti. Sneijder de 2. frikikçi gibi, duran top rotasyonu oluşuyordu. O dönem hiç konuşmadık ama elimizde bir de Telles vardı. Bugün Porto'da yaptıklarını görüyorsunuz. Gremio döneminde de tüm duran topları o kullanırdı ve oldukça etkiliydi. Galatasaray'da 1 kez topun başına geldiğini hatırlıyorum. O kadar çok vuran isim var ki, ne yapsın.

Bir zamanların en büyük sorunu buydu işte, işler o kadar iyi gidiyordu. Bugüne bakınca topun başına getirebileceğimiz kimseyi bulamıyoruz. Bu konuda oldukça elimiz zayıfladı. Falcao'dan umutluyum, yay etrafından iyi frikikleri vardı. Cepheden ise kaleyi pek düşünmüyor, organizasyon deniyoruz. Ömer Bayram'a sahip olmak avantaj burada da. Ceza sahası içine ortalarda oldukça etkili ve asistler yaptı.

Desteklerinizi bekliyorum, hele ki şu dönemde.
Destek olmanın yolu da oldukça kolay.
Blogdaki tanıtımlara atacağınız 1-2 tık yeterli olacak :)

Selçuk İnan'ın, Galatasaray forması giydiği 9 sezondaki rakamlarını konuşalım

$
0
0

Selçuk İnan için "2 - 3 sezonluk katkı" konusu bitmek bilmez. Her eleştirinin başı böyledir ve önceki dönem unutulur. Oysa bu katkı 2-3 sezonla sınırlı değildi. 9. sezonunda şu an, yaşı da 35 oldu. Son sezonları bence de kayıp, kendisinden beklenen değişimin de yaşanmamış olması bunda etken. Fatih Hoca öncesi ise mevcut takımın kötü durumuyla da alakalı bir konu. Kötü yapı içinde, ihale bu tarz futbolculara bırakıldı. Neyse, Selçuk İnan'ın, Galatasaray forması giydiği 9 sezondaki rakamlarını konuşalım.

2011 / 2012 sezonu kariyeri anlamında da zirvesi. Onun için "kırılma noktası" dememin sebebi. Galatasaray değil de, Fenerbahçe'ye gitmiş olsa suyun akışı da değişebilirdi. Toplamda 40 maçı vardı ve 13 gol 15 asist yaptı. Normal sezonda da 33 maçta 11 gol 12 asistti. Her 2 hanede de çift rakamlara ulaştı. O dönem Melo'nun da gol sayısı fazlaydı ve bu 2'li de Galatasaray'ın oyununun en güçlü yanı olmuştu.

2012 / 2013 sezonunda da aynı etki bana göre devam etti. Ligin 2. yarısında Sneijder gelip, oyun düzeni değişince özgürlüğü biraz daha kısıtlandı tabii. Buna rağmen rakamlar fazlasıyla iyi. 42 maçta 7 gol 13 asisti vardı. Şampiyonlar Ligi'nde 10 maça çıkmış ve 5 asisti bulunuyordu, rakama bakar mısınız. Süper Kupa'yı da neredeyse tek başına kazandırmış. 1 gol 2 asisti vardı maçta. O dönemler tek başına tüm seyri değiştirebiliyordu.

2013 / 2014 sezonunda ise oyunu ister istemez dalgalandı. Fatih Hoca gitti, Mancini geldi derken oyun yapısı da değişti. Ocak ayında gerçekleşen transferlerle de iyice kaos oluştu. 45 maçta 9 gol 10 asisti vardı, aslında rakamlar oldukça iyi. Ligde 31 maçta 5 gol 8 asistti, Türkiye Kupası'nda da 5 maçta 4 gol 2 asist. Şampiyonlar Ligi'nde ise gol ve asist katkısı yoktu. Kendisi adına yine iyi bir performanstı ama kaos içinde çoğu futbolcu dalgalandı.

2014 / 2015 sezonu da onun adına iyi bir dönemdi. Prandelli günlerinde herkes gibi o da beklenen etkide değildi. Hamza Hamzaoğlu geldikten sonra ise oldukça yükseldi ve şampiyonluğu getiren isimlerden oldu. Kimine göre de son iyi sezonu budur. 44 maçta 7 gol 11 asisti vardı. Ligde 32 maçta 4 gol 8 asist. Türkiye Kupası'nda da 7 maçta 3 gol 3 asist. Tabela katkısının ağırlıklı olarak Hamza Hamzaoğlu geldikten sonra oluştuğunu belirtelim.

2015 / 2016 sezonu Galatasaray adına felaket dönemlerden biri. Resmen enkaz oluştu ve sezonu kötü bir yerde bitirdik. 3 tane teknik adam değiştirdiğimizi de ekleyelim. 43 maçta 14 gol 5 asisti var. Ligde 28 maçta 11 gol 4 asistti. Şampiyonlar Ligi'nde de 5 maçta 2 gol attı. Selçuk İnan adına iyi bir sezon aslında. Haliyle de 3-4 sezonluk katkı konusu burada düşmüş oluyor. Riekerink geldikten sonra yükselmişti bu dönemde de. Gol katkısı oldukça artmıştı.

2016 / 2017 sezonu bana göre Selçuk İnan'ın düşüşünün başlangıcı. 36 maçta 6 gol 3 asisti vardı. Temposunu kaybetmeye başladığı zamanlar. Yavaşlıyordu artık, beklenen etkinin uzağına düşmeye başlamıştı. 2017 / 2018 sezonu ise daha da kötü. 33 maçta 1 gol 4 asisti var ve iyiden iyiye formayı da kaybetmişti. Genellikle oyuna sonradan dahil oluyordu. 2018 / 2019 sezonunda da 35 maçta 2 gol 3 asistti. Bu sezon ise 11 maçta gol veya asist katkısı bulunmuyor.

5 iyi sezonu var. Son 4 sezonunda ise düşüş büyük. Hadi bu sezonu saymıyorum, yeni sözleşmesiyle birlikte verilen rol kısıtlı olacaktı. Şu sözleşme konusu çok konuşuldu. Paranın hakkını bekliyor taraftar, haliyle tepki oluşuyor. Aysal dönemindeki o sözleşmeler belimizi çok büktü. Bir de, Selçuk İnan'ın bazı yaşıtları hala ligde fark yaratabiliyor. Selçuk İnan ise çok düştü. Buna rağmen hala istikrarlı ve 35 maçın altına düştüğü pek görülmemiş. Bir dönem 40 maçın altına da inmiyordu. Galatasaray'daki toplam performans ise, 329 maçta 59 gol 64 asist. 

Galatasaray'ın en pahalı transferlerinin güncel tablosu

$
0
0

Benim de "en pahalı transferler" ve "en pahalı satışlar"üzerine yaptığım bir liste vardı. Güncellemek lazım tabii onu. Sağ olsun Mackolik, Galatasaray'ın en pahalı transferlerini güncellemiş ve paylaşmış. Üzerine konuşalım bizde, çünkü tartışılacak noktalar olacak. Özellikle de Sneijder / Belhanda muhabbeti üzerine eminim ki olmadık birçok yorum gelecek. Ayrıca Diagne gibi de güncel bir örnek var.

Rakamlara bonuslar da dahil tabii. Diagne ve Belhanda bonservislerinin böyle gösterilme nedeni bu. Bonus maddeleri de eklenince rakamlar daha da yükseliyor. Özellikle de Belhanda'nın bonus rakamı enteresan, her dönem yeni bir madde ortaya çıkıyor. O dönem Cenk Ergün "transfer sihirbazı" diye adlandırılsa da, elindeki bütçe çok güçlüydü. Yüksek yıllık ücret ve bonservislerle de şu takımı kurması sihirbazlık değil. Hatta Fatih Hoca geri dönmese enkazı dahi oluşabilirdi.

Jardel uç bir örnek. O transfer içinde sponsor bağlantıları da vardı. Galatasaray'ın o dönem öyle bir bonservis verme gücü yoktu zaten. Atletico Madrid'den Falcao'yu aldığımızı düşünün, aynı etkide bir hamle. Diğer isimleri konuşmak daha doğru olacak. Panik halde alınan Diagne gibi. Sezon sonu satar ve ffp için kaynağı aktarırız diye düşünülse de elde kaldı. Şu an 4-5 milyon avro görüldüğü an satılır diye düşünüyorum.

Bruma için o dönem ödenen rakam eleştirilse de, en kötü şartta dahi zarar etmeyeceğimiz netti. Bu konuda önemli olan bonservis değil, yıllık ücret. Sen o ücreti düşük tuttuğunda bonservisi bir şekilde çıkarıyorsun. Bruma da çıkardı, üstelik iyi kötü katkı aldın. Eğer Fatih Hoca göreve devam etse ve Bruma'yla uzun süre çalışsa bambaşka şeyler konuşuyor olurduk. Beklediğimiz gelişim gerçekleşir ve daha büyük rakamlar konuşulurdu.

Belhanda / Sneijder konusuna gelelim. Sneijder transferi o dönem şartlarında mükemmel bir işti. Avrupa'nın en iyi 10 numaralarından birini, 28 yaşında almıştık ve uzun süre de ciddi katkı aldık. Belhanda'nın bonservis rakamı daha yukarıda, bunun da nedeni dönem şartları ve Cenk Ergün faktörü. Belhanda daha farklı bir futbolcu, 2 sezon gelen şampiyonlukta da ciddi katkısı var. Rakamlar ise bence de yüksek ama bu durum onun meselesi değil. Bambaşka 2 adam ve dönem.

Amrabat'ın bonservisi fazlaydı mesela. O dönem için de abuk bir ücretti. O da Sneijder'den daha yüksek rakama geldi, üstelik sadece 6 ay öncesi. Maaşı düşüktü, iyi kötü zararı çıkardık. Misimovic konusunu zaten sıklıkla konuştuk, en büyük hayal kırıklıklarından. 8.5'a aldık, 2-3 ay sonra daha düşük bir rakama sattık. Luyindama ise potansiyel bir isim. Maaş düşük, rahatlıkla ciddi rakamlar kazanılabilir. Bonservisinin fazla olmasına takılmayın, günümüz piyasası bu.

Maicon da çılgın bir bonservisle takıma katıldı. Kendisini severim ama o dönem böyle bir bonservis bedeli verilmemeliydi. İyi kötü katkı alınsa da, bu rakamları görünce bambaşka şeyler beklersiniz. O da iyi kötü zararını çıkaracak, Suudi Arabistan piyasasına güveniyoruz. Keita ise o dönem için bizleri fazlasıyla heyecanlandıran bir futbolcuydu. O bonservis bedeli de doğaldı. Ne yazık ki sadece 1 sezon kalabildi.

Galatasaray'da, hatta ülke sınırları içinde izlediğim en iyi sol bek

$
0
0

Galatasaray'ın her 2 bek konusunda da kanayan bir yarası var. Hadi sağ bekte Eboue ve Mariano gibi isimlerle son yıllarda iyi işler yapıldı. Sol bekte ise bugün dahi soru işareti olduğunu düşünüyorum. Saracchi heyecan verse de yeni geldi sonuçta, beklemek lazım. Nagatomo da belli özellikleri olan bir futbolcuydu. Ondan öncesi zaten kayıp. Telles gibi ciddi bir potansiyelimiz vardı ama beklediğimiz katkıyı alamadık.

Hakan Balta, ilk sezonlarında bu konuda istikrarlıydı. O da Nagatomo gibi belli özellikleri olan bir sol bekti ve bana göre asıl çıkışı stoperde yaptı. Riera bir dönem sol beke geçti ve bana göre son yılların en iyi katkısını gösterdi. Uzun vadeli olmadı tabii, yıllara yayamadık. Gerçek anlamda içimize sinen, fark yaratacak ve istikrarlı bir sol bekimiz olmadı. Bu yazdıklarım da Hakan Ünsal sonrası döneme aitti.

Galatasaray'da, hatta ülke sınırları içinde izlediğim en iyi sol bek. Çok öncesini bilmem de, Galatasaray tarihinin de gelmiş geçmiş en iyi sol beki olabilir. Özellikle de 96 - 2002 yılları arası gösterdiği performans ve istikrarla. Müthiş bir tempo ve fizik güçten bahsediyorum. Israrla hücumu düşünür ve sol bek oynamasına rağmen, sol açık gibi hareket ederdi. Her dakika bindirir, hele ki orta sahada orayı kapatacak Ergün Penbe sahadaysa, geri dahi gelmezdi.

Fiziği de çok güçlü, yıkamıyorsunuz. Ciddi bir sakatlık yaşadığı dönem vardı. Çok daha uzun dönem takımdan ayrı kalması bekleniyordu, o ise kısa sürede döndü. Kariyerinde 3 tane ciddi sakatlığı var, o dönem maçlar kaçırdı ama her seferinde en güçlü şekilde döndü. Orta sahanın solu gibi de oynuyordu bu arada, o pozisyonda da birçok maçta yer aldı. Temel felsefesi hücumdu ve bir bek oyuncusu, sizi x maç içinde tek başına ancak bu kadar ayakta tutabilirdi.

2000 / 2001 sezonunda, Şampiyonlar Ligi'nde kaybettiğimiz bir Monaco deplasmanı var. 4-2 yenildik, takım halinde kötü de bir maç çıkardık ama Hakan Ünsal o gün tek başına ayaktaydı. Bir golü var ki zaten, hücumda ancak o kadar etki edersiniz. Benim adıma unutulmaz performanslarından biridir. Şut özelliği de iyiydi. O kadar güçlü ki, şutlarında da o etki vardı. Israrla bindirir, çizgiye de iner, rakip ceza sahasına da girer. Kaleyi gördüğünde affetmez, çizgiye indiğinde asist özelliği öne çıkar. Bir sol bekte arayacağınız her şey var.

Çoğu futbolcu gibi onun da kırılma noktası 2002 Dünya Kupası sonu. 2001 / 2002 sezonunun devre arasında Avrupa hayalini gerçekleştirmek adına Blackburn'e gitmişti. Blackburn'de de aslında ısınmaya başlamıştı, formayı almıştı ki sezon bitti. 2002 Dünya Kupası sonrasında, Fatih Hoca göreve geri dönünce o da Galatasaray'a döndü. Bu onun için hataydı, çünkü performansı eskisi gibi bir daha olmadı. Hatta 2003 / 2004 sezonunun Ocak ayında kadro dışı bırakılan ekipteydi de. Bunlar olduğunda da 30 - 31 yaşlarındaydı. Erken koptu da diyebilirim.

Yapısıyla da alakalı olabilir, sessiz, sakin, fazlasıyla işine odaklı

$
0
0

Giderler, tutamayız diye düşündükçe, tam aksi yönde haberler yazılmaya devam ediliyor. Lemina'nın Galatasaray'da kalmak istediğini zaten biliyoruz. Burada konuya biraz daha soğuk olan isim Seri diye düşünüyordum. Yapısıyla da alakalı olabilir, sessiz, sakin, fazlasıyla işine odaklı. Bu da bazı noktalarda onu görmezden gelmemize sebep olabiliyor. Yabancıların aidiyetinden bahsederken Seri'yi pek anmıyoruz. Oysa onun da aidiyeti yüksek gibi görünüyor.

Seri'nin takımda kalmak istediği ve yıllık ücretinde fedakarlık yapabileceği yazılmış. Yıllık ücret kısmını bilmesem de, takımda kalmak istemesi beni şaşırtmıyor. Seri'yle alakalı "transfer olur" tarafındaydık. Dünya'nın içinde bulunduğu durum sonrasında ise bu transfer gerçekleşir mi emin değilim. En azından Fulham istediği rakamı bulabilir mi? 1 yıl daha kiralayıp, futbolcunun geleceği noktadan sonra da bu satışı düşünebilirler.

Seri'yi ligin 2. yarısında kazandık. Ligin ilk yarısındaki "amansız pas ve tempo bükücü" kadroda Seri de yapamadı. Herkes ağır, herkes topu ayağına bekliyor. Kimi koşturacaksın bu durumda? Ligin 2. yarısında yapı değişti ve özellikle hücumda biraz daha hareket kazandık. O vakit Seri'nin pas özelliğinin kıymeti ortaya çıktı ve futbolu yükseldi. Transfer edildiğinde inanamamıştım bile. Çok büyük futbol aklı, buralara fazla gelmesi gerekiyordu.

Fenerbahçe deplasmanı da bana göre zirvesiydi. Lemina'nın yokluğunda 6 numaraya geçmiş ve önünde oynayan Belhanda / Ömer Bayram 2'lisiyle müthiş bir uyum yakalamıştı. "Xavi" benzetmesi yapacaksak o maç özelinde konuşuruz. Defansif oyun kurucu rolünde, oyunu müthiş yönlendirmişti. Seri'nin olayı pas. 8'de de iyi ama 6 numarada bu rolde çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Takımda kalırsa da bence yeri o olmalı.

Kalmasını isterim ama zor, yine yazıyorum. Bu transferin şartları bizi oldukça zorlayacaktır. Fulham'ın zarar etmek istememesi ve mevcut şartlar yüzünden 1 yıl daha beklemek istemesi tek şansımız. X takım çıkıp da şu an 18 - 20 milyon avro arası verir mi bilmiyorum. 15 milyon avro'nun altında bir rakama da satmak istemezler. Doğru yapıyı bulduk, Seri'ye bu sezon olduğundan çok daha iyi piyasa yaptırabiliriz.

Mert Müldür & Galatasaray, sağ bekte toplu bir değişim mi?

$
0
0

Mariano'nun sözleşmesi bitiyor ve ülkesine dönme isteği var. Linnes'in de maaşı itibarıyla takımda tutulacağını pek sanmıyorum. Şener Özbayraklı ise beklentiyi karşılayamadı. Yeni sezona girerken "sağ bek " transferini sıklıkla konuşacak gibi görünüyoruz. 1 de değil, 2 hamle birden yapılacaktır. Omar Elabdellaoui konuşuluyor, sezon sonunda sözleşmesi bittiği için transferinin şartları makul görünüyor. Bir de onu alternatif altına alınacak isim önemli.

Alternatifin de yerli bir isim olması gerekiyor. Hatta Mariano / Linnes rotasyonu gibi de güçlü bir ortam oluşmalı. Antalyaspor'lu Nazım Sangare'yi konuşsak da, onda bonservis durumu var. Oraya gelecek ismin ya bonservisi elinde olur, ya da kiralama ihtimali oluşmalı. Sassuolo forması giyen Mert Müldür'ün kiralanabileceği haberleri var. Bu sezona baktığımızda genellikle rotasyonda yer almış ve oyuna sonradan dahil olmuş.

Tabii henüz yaşı 21. Gelecek adına yatırım yaptılar ve zamanla hazırlayacaklardır. Bu süre zarfında da oynayabileceği bir takımda kiralık olarak görebiliriz tabii. Omar Elabdellaoui gibi bir ismin arkasında ilk etapta alternatif olur gibi görünse de, önünde de yer alabilir. Mert Müldür'ün potansiyeli bir hayli yüksek. Sağ bek, stoper ya da orta sahanın sağında da forma giyebilir. Fizikli bir futbolcu olduğunu söylemek lazım.

Ağırlıklı olarak defansif aksiyonuyla ön plana çıkar. Stoper özelliğinin de ön planda olduğunu söylemek lazım. Top kapması, markaj özelliği, hava hakimiyeti fena değildir. Hızı da fena sayılmaz diyebilirim. Bir anda stoper olarak da izleyebilirsiniz onu. Pas, teknik ve orta kabiliyeti konusunda ise bu özelliklerine oranla biraz daha geri planda kalır ama temposu da fena değil. Temposuyla sağ kanadı iyi kullanır, özellikleri de gelişime açık.

Nazım Sangare'ye oranla daha iyi bir isim. Nazım Sangare biraz daha atlet özelliği ve temposuyla öne çıkar. Savunmada sıkıntı yaratır, hücum tarafı daha ön planda ama orada da çok yetenekli diyemem. Mert Müldür'ün ise hem birçok pozisyonda oynayabilmesi, hem de savunma özelliğiyle verebileceği daha çok şey var. Sassuolo onu 5 milyon avro bonservise almıştı, daha azına bırakmaz. Kiralama ihtimali var ama orada da oynayabileceği bir takım ararlar.

Salih Özcan & Galatasaray, bu saatten sonra beklemez ve bir üst seviyeyi kovalar

$
0
0

Sezon bittiğinde, Köln ile 1 yıllık sözleşmesi kalacak. Bu sezon, Holstein Kiel'de kiralık olarak forma giyiyor ve satın alma opsiyonları da var diye biliyorum. Yine de Holstein Kiel'de kalacağını sanmıyorum. Bundesliga 2 forması giyiyor ve orta sıralarda yer alıyorlar. Köln'e dönmek ve sözleşme uzatması da ihtimaller arasında. Belki başka talipleri de olur ama aşırı bir piyasası da yok gibi görünüyor. Transferi istenirse 1.5 - 2 milyon avro arasına bitebilir. Gelecek adına da ciddi bir yatırım olur.

Transferde ısrarla yerli isimleri konuşuyoruz. Hem yerli kalitesini arttırmak, hem de gençleşmek ve maliyeti düşürmek önemli. Salih Özcan da Almanya pazarındaki önemli gurbetçilerimizden. Potansiyelinden yıllardır bahsedilse de asıl çıkışı bu sezon yaptı diyebiliriz. Holstein Kiel'le 25 maçta 6 gol 6 asisti bulunuyor. Orta sahanın merkezinde, oyunun 2 yönünü oynayan bir futbolcu. Hızlı bir isim olmasa da, teknik / pas özelliğiyle öne çıkar, çalışkandır ve savunma gayreti de iyidir. Sert de bir isim, mücadeleden yılmaz.

Haberlerde "kiralık" ihtimali yazılsa da, bunu imkansız görüyorum. 1 yıllık sözleşmesi kalacak çünkü, Köln de bonservis bekler. Bu rakam da yüksek olmaz, düşünülürse alınabilir bir futbolcu. Köln'le sözleşme uzatsın, sonra kiralayalım gibi düşünceler çok mantıklı görünmüyor. Futbolcu forma giymeye ve iyi işler yapmaya başladı. Bu saatten sonra beklemez, bir üst seviyeyi kovalar gibi. Galatasaray da onun adına iyi bir adres.

Lemina ve Seri'nin durumu muamma. En azından 2'sinin birlikte tutulması zor. Gerçi 2'si dahi tutulsa, bu durumda da Belhanda'nın geleceği bilinmiyor. Orta saha alternatiflerini her şartta güçlü tutmak lazım. Merkez orta saha tarafında eksiğiz. Mert Hakan Yandaş tek başına bizi kurtaramaz, alternatif üretmeye devam edilmeli. Salih Özcan da hem yaşı, hem maliyeti, hem de yerli oluşuyla iyi bir alternatif gibi görünüyor.

Lemina'yı tutsanız, önü Salih Özcan / Mert Yandaş da olabilir. Birbirini tamamlayan bir üçlü. Seri'yi 6'ya yazsanız, bu sefer biraz tempo ve hız sorun olur ama yine ciddi alternatiftir. Gelişim sağlamaya, yükselmeye devam edecek gibi. Bu tarz kazanımlar da genelde tutuyor. 1.5 - 2 milyon avro verebilme durumu varsa bu transferi kaçırmazdım. Piyasa değeri de 2.7 milyon avro gibi duruyor ve bu yükselmeye devam edecektir. 1 yıllık sözleşmesi kalmışken kaçırmamak gerekir.

Yıldıray Baştürk ve Hasan Şaş'ı bu sıralamaya sokmayı başarmıştık

$
0
0

2002 yılının Ballon d’Or sıralaması. Yıldıray Baştürk ve Hasan Şaş gibi 2 Türk futbolcusunu bu sıralamaya sokmayı başardık. Bunun da 2. bir örneği var mı ya da ne zamandı hatırlamıyorum bile. Türk futbolu açısından başarılı bir dönemdi. Özellikle de 2002 Dünya Kupası'nda 3. olarak tüm ilgiyi üzerimize çekmiştik. Hasan Şaş'ın bu turnuvada dikkat çektiğini söyleyebilirim. Onun adına 2000 / 2001, 2001 / 2002 sezonları muhteşem geçmişti. Kariyerindeki en iyi 2 yıl da diyebiliriz.

Yıldıray Baştürk de o dönem Bayern Leverkusen'le müthiş işler yapmış, Bundesliga'nın en iyi 10 numaralarından biri olmuştu. Türk futbolunun onun da gerçek anlamda hakkını verebildiğini düşünmüyorum. Bugünlerde Hakan Çalhanoğlu gibi isimlere nasıl yaklaştığımızı düşünün. Yıldıray Baştürk'e de o dönem böyle bakıldı gibi. 2002 Dünya Kupası'nda her maç istisnasız şekilde oyundan alındığını hatırlarım. Nedenini bilmiyorum bile.

Türk Milli Takım'ı için büyük bir kazanımdı. Alt yaşlardan bu yana Türk Milli Takım formasını giydi. Oysa o dönem rahatlıkla Alman Milli Takım'ının da 10 numarası olabilirdi. Bazı gurbetçiler bu olaya "dava" gibi bakıyor ve milli duyguları ön plana çıkıyor. Yıldıray Baştürk, Nuri Şahin, Hamit Altıntop ve Hakan Çalhanoğlu gibi isimler böyle. Bize de böylesi gerekiyor aslında. Ne yazık ki bu isimlerin gerçek anlamda hakkını veremiyoruz. 

2002 Şampiyonlar Ligi Final'ini de Real Madrid - Bayern Leverkusen oynamış, o maçta Yıldıray Baştürk bir ilke imza atmıştı. Finalde forma giyen ilk Türk futbolcudur. Leverkusen sonrası istikrarı oldukça sarsıldı ama o 2001 - 2004 arası döneme de damgasını vurmuştu. Uzun bir süre Türk futbolu adına da transfer gündemi oluşturdu. Kaç kere getiriyorduk, o haberleri okuduk. Gelsin de isterdim, farkı büyük olurdu.

Hasan Şaş'ı daha detaylı konuşuruz. Onun adına asıl muhabbet 2002 Dünya Kupası sonrası. Bu listede yer alması onun zirvesiydi. 2002 - 2003 sezonu da Galatasaray'la sözleşmesi bitiyordu. Bunun bitmesini bekledi ve serbest bir şekilde hareket edip, istediği takıma imza atmak hayaliydi. Sezon bitti ve tüm Avrupa'yı dolaştı. 2002 - 2003 sezonu onun adına kötü geçmişti. Sonra da piyasası bir anda öldü ve Galatasaray'la yeni sözleşme imzalamıştı. 

Ahmed Musa & Galatasaray, geçen sezon yaz döneminin gündemiydi bu

$
0
0

Ahmed Musa ismini geçtiğimiz sezonun yaz döneminde konuşuyorduk. Dünya Kupası'nda özenle de takip etmiştik. O dönem Galatasaray'la adı anılıyor ve transferine "olacak" gözüyle bakıyorduk. Uzun sürdü o süreç ve gerçekleşmedi. Sonrasında da 16.5 milyon avro'ya Al Nasr'e transfer oldu. İyi de bir Dünya Kupası geçirmişti. Ayrıca o dönem Suudi Arabistan kulüplerinin bu tarz futbolculara ciddi paralar ödediği zamanlardı. Biz ancak kiralama ihtimalini zorlardık. Böyle bir bonservise çıkmamız imkansızdı.

1.5 yıldır Suudi Arabistan'da ve transferi yeniden konuşuluyor. Şartları konusuna takıldım, o şekilde olmaz. Maicon'un bonservisi ve Belhanda'yı istedikleri söyleniyor. Oysa her 2 futbolcudan elde edilecek bonservis gelirine ihtiyacımız var. 2 isim ver, 1 isim al tarzında bir iş imkansız. Hatta kafa kafaya takas bile imkansız. Ahmed Musa'yı o kadar da olmazsa olmaz görmüyorum. İyi futbolcu, katkısı olur ama başka bir isim de bulunabilir.

Belhanda'nın Arap yarımadasında piyasası olduğunu düşünüyorum. Maicon ise Al Nasr'da iyi iş çıkarıyor ve onu takımda tutmak istiyorlar. Oradan da gelebilecek 3-4 milyon avro'luk bonservis bedeli var. Bu sayede de piyasası daha düşük, maliyetsiz isimler kovalayacağız. Ahmed Musa'yı aldın diyelim, yıllık ücret noktasında seni zorlayacak. Fenerbahçe, Garry Rodrigues'i kiralarken dahi ne paralar verdi. Ahmed Musa çok daha iddialı bir futbolcu.

Geçen sezon daha iyi bir dönem geçirmişti. Bu sezon ise biraz daha sallanıyor gibi. Hem sol kanat, hem de forvette oynayabiliyor. Bu sezon ise tamamıyla sol kanatta, kat eden kanat gibi oynamış. Çok hızlı ve dayanıklı bir futbolcu. Teknik özelliği iyi değildir, müthiş de bir bitirici diyemem ama patlayıcı gücü çok yüksek. Forvete koyduğunda hem hızından, hem çalışkanlığından faydalanırsın. Kanatta ise patlayıcı gücü ve hızı ön plana çıkar.

Bu tarz futbolcuları da Fatih Hoca iyi kullanıyor. Garry Rodrigues ve Onyekuru iyi örnek. Ahmed Musa'nın forvette oynayabilmesi de artı. Tabii çok büyük bir maliyetinin olduğunu söyleyelim. Kiralama bir ihtimal olur, onda da yıllık ücreti zorlar. İlk tercihimiz yine Onyekuru olacaktır. En olmadı, yeni bir scout hareketi gerekecek. Hızlı ve atlet futbolcular önemli, hocanın da bu tarzdan artık şaşmayacağını düşünüyorum.

Desteklerinizi bekliyorum, hele ki şu dönemde.
Destek olmanın yolu da oldukça kolay.
Blogdaki tanıtımlara atacağınız 1-2 tık yeterli olacak :)

Çok hızlı olmasa da, oyun bilgisi ve istikrarı o kadar iyiydi ki

$
0
0

Galatasaray için 11'ler yaptığımızda, Ergün Penbe'yi "sol beke" koyanların sayısı bir hayli fazla. Sol bek olarak hatırlanmak isteniyor nedense. Sol bekte forma giydiği maç sayısı çok fazla olsa da, sınırlamamak gerekiyor. Sol önde oynadığı maç sayısı, sol bekte oynadığından daha fazladır. Orta sahada da aynı şekilde. Merkez orta sahada da onu birçok maçta izlemişizdir ve istikrarıyla da ön plana çıkan bir futbolcuydu.

Fatih Hoca'nın elinde 96 - 2000 arasında birçok joker futbolcu vardı. Bu tarzdaki isimleri oldukça sever ve gelişimlerine katkı sağlar. 1996 yılında takıma geldiğinde birçok yerli futbolcu satılık listesinde olsa da, çoğunu kazanmasını bildi ve Uefa Kupası'nı kazanan kadronun temelini oluşturdu. Ergün Penbe de o isimlerden biri. 95 / 96 sezonuna baktığımda rotasyondan öteye geçememiş. Fatih Hoca'nın geldiği sezon olan 96 / 97'de ise toplamda 34 maçı var. Ağırlıklı olarak da orta sahada oynamış.

Bu istikrarı da bir daha kaybetmeden devam ediyor. Hakan Ünsal'ın sol bek olduğu maçlarda, Ergün Penbe'yi onun önünde ya da orta sahada kullanmak önemliydi. Hakan Ünsal'ın tek düşüncesi hücum, Ergün Penbe de onun boşluğunu dolduruyordu. Maç içinde uyumları çok iyiydi ve pozisyon değişimi yapıyorlardı. Haliyle de Ergün Penbe adına da "sol bek" düşüncesi" doğuyor. Tabii o pozisyonda da direkt olarak birçok maçta oynadı.

97 / 98 sezonunda sol kanat, sol bek ve orta saha olarak izliyoruz. Hatta 1 maçta stopere bile geçmiş. 9 asisti var bu sezon, ciddi anlamda gelişim göstermeye başlıyor. Sol ayağını iyi kullanırdı zaten. Orta kalitesi yüksekti, teknik bir futbolcuydu. Bu kadar fazla pozisyonda oynayabilmesi de oyun bilgisini gösterir. Çok hızlı değildi ama mücadeleden de ödün vermezdi. Oyunun 2 tarafında katkı alırdınız.

Sonrasında da bu durum böyle devam etti. 99 / 2000 sezonunda Hakan Ünsal'ın uzun sakatlık yaşadığı bir dönem var, orada ciddi anlamda sol bek oynadı. Hatta Uefa Final'inde de ilk 11'de, sol bek olarak forma giydi. Sol bek hatırlanması biraz da bu sezondan kaynaklı. Lucescu döneminde de ciddi katkı verdi. 2001 / 2002 sezonunda çok önemli isimler takımdan ayrılsa da o kalmış ve sözleşme yenilemişti. Ona da teklifler vardı.

Uefa dönemindeki futbolcuların çoğu yıllar içinde gözden düşse de, Ergün Penbe istikrarıyla ayaktaydı. Uzun yıllar forma giydi ve ne zaman forma verilse gerekeni yaptı. Gerets döneminde gelen şampiyonlukta da, sezonun son bölümünde sol beke geçmiş ve işini yapmıştı. Hagi döneminde direkt olarak 4-4-2'nin orta saha merkezindeydi. 2007 / 2008 sezonuna girerken sözleşmesi uzatılmadı ve takımdan ayrıldı. Gaziantepspor'la da 1 yıl oynadıktan sonra futbolu bıraktı.

Sneijder'i transfer ediyorsunuz, aynı dönem içinde gelen Drogba ise onu gölgeliyor

$
0
0

Galatasaray tarihinin en heyecanlı ara transfer dönemlerinden biri diyebiliriz. Hatta abartmış olmayalım ve en iyisi diyelim. Aynı dönem içinde Sneijder ve Drogba gibi 2 yıldız transferinden bahsediyorum. Galatasaray tarihinde birçok yıldız futbolcu transferi gerçekleşti. Hatta son gelen de Falcao oldu. Tüm yaz onu konuştuk ve son güne kadar bekledik. Uzun ve zorlu bir süreçti. Bence başarılı da olduk. Sonuçta 0 bonservisle koparmayı bildik.

Ünal Aysal'ın "Sneijder" ismini zikretmesi, Inter Başkanı ile yapmış olduğu görüşme ve "müspet" söylemiyle başlayan bir süreç bu. Fatih Hoca'nın o ara transferdeki "10 numara"özellikli futbolcu beklentisi biraz daha farklıydı. 4-4-2 oynuyorduk ve biraz daha kanat özelliği aradı. Hocanın listesinde de bunu görüyorduk. Sneijder o dönem 28 yaşındaydı, mutlaka ona da olumlu baktı. İstemiyordu gibi bir düşünceye katılmıyorum. Tarz olarak öncelik daha farklı olabilir.

Melo öncesi de Cambiasso isteği vardı mesela. Sonrasında Melo kiralandı. Sneijder öncesi de Kaka, Tadic gibi isimler konuşuldu. Yine de, Sneijder gibi bir futbolcu ihtimal dahilinde olunca bunun üzerine gidiyorsunuz. Biz de öyle yaptık ve 7.5 milyon avro gibi bir bonservise bu transfer bitti. Amrabat'tan ucuz bonservisi, öyle düşünün. Kimlere ne paralar verildi. Sneijder'in şartları o dönem için makul geliyordu. 

Drogba ise bir fırsat transferi niteliğindeydi. Bu transfer için Fatih Hoca daha istekliydi mesela. Drogba gibi bir ismin Dünya markası olmasını geçtim, oyun yapısına da direkt olarak uyacaktı. O dönem Çin'deki kulübüyle mali sorunlar yaşamış ve sözleşmesini fesih etmişti. Aslında Galatasaray'ın arayışı stoper üzerineydi ve Chedjou ile anlaşılmıştı. Sadece 1 yabancı hakkı olduğundan ya stoper, ya da forvet alınacaktı.

Fatih Hoca'nın "gerekirse ben stoper oynarım, bana Drogba'yı alın" dediği söylenir. Böyle olunca da hızlı bir operasyonla bu transfer gerçekleştirildi ve Drogba gibi bir marka takıma kazandırıldı. Şampiyonlar Ligi hesaplarında bu transfer anlatılırken, vitrine konmuştu. Sneijder'i alıyorsunuz ama aynı dönem içinde gelen Drogba onu gölgeliyor. Böyle bir transfer dönemi daha görebilir miyiz emin değilim. 2013 Ocak ayının heyecanı bambaşka seviyedeydi.

Ahmed Kutucu & Galatasaray, Falcao'nun arkasında yedek beklesin diye kiralamazlar

$
0
0

İsmi medyada yer alsa da, imkan vermediğim işlerden biri. Yorumu da basit aslında. Schalke 04'ün gelecekte önemli işler beklediği bir futbolcu. Gelişime de fazlasıyla açık. Zaten her sezon üzerine biraz daha koymaya başladı. 20 yaşında tabii, çok genç bir futbolcu. Daha sık forma giymesi için kiralanması düşünülebilir. Orada da, Falcao'nun arkasında yedek beklesin diye bir düşünce olmaz. Bundesliga ya da Bundesliga 2 içinde bir takıma kiralanarak gelişimi izlenir.

Şu an transfer etmeye kalksanız, en kötü ihtimalle 5-6 milyon avro'lar konuşulacak. Bu da Dünya'nın içinde bulunduğu hal itibarıyla yazdığım rakam. Böyle bir bonservisi de Galatasaray veremez. Ahmed Kutucu ciddi bir potansiyel ve Türk Milli Takım'ı adına da büyük kazanım. Forvet konusunda rotasyon zayıf kaldı diye düşünürken, orası için gelecek adına ciddi bir hamle oldu. Schalke 04'de devam edeceğini düşünüyorum.

Ön alanda oldukça çalışkan bir futbolcu. Oldukça hareketli, fena da bir bitirici değil. İyi bir tamamlayıcı da olur, ön alanda tek başına olduğunda da rakibi bozarsınız. Ahmed Kutucu'dan çok gol katkısı beklemem. Elmander gibi saha içi katkısına odaklanırım. Ayrıca sağ kanat ve forvetin arkası gibi de oynayabiliyor. Hatırlarsınız, Umut Bulut'u bazı dönemler kanata atardık ve mücadelesini bu şekilde değerlendirirdik. Ahmed Kutucu çok daha fazlasını vaat etmekte.

Adı geçen forvetlerin çoğu da "çalışkanlıklarıyla"öne çıkıyor. Andone sonrası bu tarz bir forvet istediğimi açık. Andone eğer sakatlık yaşamamış olsa, Lemina ve Onyekuru gibi isteyeceğimiz bir isim olacaktı. Değeri yüksek çünkü, oyun tarzı da sizin sevdiğiniz yapıda. Falcao'nun yokluğunda orayı iyi dolduruyordu. Falcao döndüğünde de onu iyi tamamlayabilirdi. Maalesef sakatlık durumu yüzünden iyice geriye attı. Şu uzun ara sonrası da nasıl döneceği muamma.

Takımda kalmasına sevinmiştim. İyi bir alternatif olmasını bekliyordum. Şans bulduğu 1-2 maçta maalesef bunu gösteremedi. Doğal da, uzun bir ayrılık. Yine de çabuk döndü. Adem Büyük şans oldu, çok büyük bir kazanım. Hem ileri uçta, hem de sol tarafta ciddi alternatif. O da mücadelesi ve oyun zekasıyla ön planda. Oraya 1 isim daha eklemek gerekecek. Sonuçta Falcao da, Adem Büyük de yaşı olan futbolcular. Hem gençleşmek, hem de mücadele gücünü yükseltmeli. 

Lincoln için, Galatasaray formasıyla oynadığı en iyi maç diyebiliriz

$
0
0

Lincoln'ü sık sık anar olduk. Seyir zevki noktasında, Galatasaray forması altında izlediğim en iyi 3 futbolcudan biridir. Bireysel kalitesi üst düzeydi ve canı istediğinde göze hoş gelen futbolun kitabını yazıyordu. Hagi'yi elbette ilk sıraya yazıyorum, Keita da 3. sırada yerini alır. Bu futbolcuların göze hoş gelen hareketlerini bugün de özlüyorum, yarın da özleyeceğim. Saha içindeki taktik disiplin olmazsa olmaz da, bazen böyle isimleri de arıyoruz.

Hertha Berlin deplasmanı da Lincoln için, Galatasaray formasıyla oynadığı en iyi maç diyebiliriz. Bir futbolcu oynadığı maçı ancak bu kadar sürükleyebilirdi. Şöyle haberler de hatırlıyorum, "Bundesliga'ya mesaj vermek, yeniden piyasa yapmak için böyle bir futbol oynadı" diyenler de oldu. O gün maça kaptan olarak çıkmıştı ve bu durum da Lincoln / Skibbe 2'lisinin altını oymak adına koz olarak kullanılmıştı.

De Sanctis
Sabri Meira Servet H.Balta
Topal B.Özbek
Arda Lincoln Kewell
Baros

Kağıt üzerinde çıkarabileceğimiz en iyi 11 buydu. Ayhan Akman yoktu bu maçta ve Barış Özbek'in varlığı avantaj olmuştu diye hatırlıyorum. Ayhan Akman'a göre daha tempolu bir isimdi ve topu öne taşıma noktasında önemliydi. Mehmet Topal zaten iyi bir defansif koz ve birbirlerini tamamladılar. Önde de Arda - Lincoln - Kewell - Baros 4'lüsünün ezberi çok büyüktü. Organizasyon dahilinde birçok gol atmışlardı ve etkileşim, uyumları çok yüksekti.

1-0'ı bulana kadar üstün taraftık. Rakibi çok zorlamış ama kaleciyi geçememiştik. Lincoln ve Baros'un birçok pozisyonu var. Lincoln mesafe tanımadan kaleyi zorluyordu. Baros'un penaltısıyla 1-0 öne geçtikten sonra ise rakibin baskısı başladı. Orada da Servet Çetin ve De Sanctis büyük faktör oldular. Lincoln'ün ilk andan itibaren sürüklediği bir maç diyebiliriz. En basit tabirle durduramadılar ve şovunu yaptı.

O dönem bir de Benfica deplasmanında aldığımız galibiyet var. Bordeaux deplasmanında da yine üstün taraftık ve en azından kaybetmedik demiştik. Uefa Kupası'nı kazanmak adına tüm şartlar oluşmuştu. Skibbe'ye biraz daha güvenilmesi gerekiyordu. Biraz da alternatif noktasında sorunlar yaşıyorduk. Nonda iyi bir yedek ama diğer hücum alternatifin Yaser Yıldız. Bazı futbolcuların yokluğu da belimizi büküyordu. Meira'nın satışına girmiyorum bile.

Arda Turan'ın Galatasaray'daki pek de konuşmadığımız gol / asist rakamları

$
0
0

Sizi bilmem de şu listede dikkatimi çeken futbolcu Arda Turan oldu. Galatasaray formasıyla çıktığı 191 maçta 44 gol 76 asist yapmış. Bu rakamlara da Türkiye ve Avrupa Kupası maçları dahil. O dönem çok sayıda Avrupa Ligi maçları oynanıyordu. Grup seviyesinde de Arda Turan'ın ön plana çıktığı birçok maç var. Yine de şu rakamları hangi ara yaptığını bilmiyorum. Kaşla göz arasında bir yükseliş oldu diyebilirim. Özellikle de 44 gole bir an inanamadım.

Şu rakamları bugün düşününce de Arda Turan'ın o dönem için hakkını yeterince vermemişiz diyorum. Atletico Madrid'e transferi ve yükselişi de sürpriz değilmiş. Galatasaray'dan ayrıldığı gün resmen dip yaptırmıştık. Kaptanlık, liderlik gibi sorumluluklar altında bu genç futbolcuyu ezdik. Galatasaray'da forma giydiği son sezon da sakatlıklar kurbanı, doğru düzgün maç dahi oynamadı. Bu dip haliyle dahi 13 milyon avro kazanıldı.

O günün 13 milyon avro'sunu bugüne kıyasladığımızda mutlaka yüksek bir rakam. Yine o günün şartlarında elimizi oldukça rahatlatmıştık. Buna rağmen çok daha fazlasını kazanmak mümkündü diyorum. Skibbe ve Rijkaard'ın ilk sezonundaki görüntü devam etse rakamın üzerine koyardık. Takım olarak da dip yapmıştık. Arda Turan da o dip takım içinde pek görünemedi ve başarısızlığın odağı olmuştu.

Gerçi Fatih Hoca'nın elinde 2011 - 2012 şampiyonluğunu görmüş olsa yine rakamı yukarı çekebilirdik. O dönem takım onun üzerine yapılıyordu ama Ağustos ortası lig ertelendi derken oluşan boşlukta Atletico Madrid'e gitmek istedi. Kendisi için hayırlı da olmuş olabilir. Simeone göreve geldikten sonra gelişimine devam ederek Barcelona'ya çılgın bir rakama gitti. Sonrası da yok, o gün sonrası Arda Turan'ı ben de eleştiriyor ve istemememin nedenini oluşturuyorum.

Ama bu rakamların hakkını vermek lazımmış. Blogun ilk dönemleri takımın kötü olduğu günlere denk geliyor. Bugün düşündüğüm gibi de o gün düşünemiyordum. Sezonlara da vurayım rakamları, o zaman daha net anlaşılır. Toplam rakamları veriyorum tabii, Avrupa ve Türkiye Kupası da dahil. 

2006 - 2007; 33 maçta 7 gol 12 asist
2007 - 2008; 44 maçta 8 gol 21 asist (14 asist Süper Lig'de)
2008 - 2009; 46 maçta 12 gol 14 asist (8 gol 9 asist Süper Lig'de)
2009 - 2010; 47 maçta 11 gol 26 asist (14 asist Süper Lig'de)
2010 - 2011; 19 maçta 6 gol 3 asist

Rakamlar ortada. Lincoln'ü konuşuruz mesela, onun da oynadığı dönemde böyle rakamları vardı. Hakkını da verdik ama Arda Turan'ı pek konuşmamışız. Rijkaard döneminde orta sahanın merkezi ve en ileri uçta da oynamışlığı var. Keşke şu kariyeri daha iyi yönlendirseydik. Kaptanlık ve liderlik gibi olguları çok erken verdik. Sonrasında da kötü gidişatın merkezine getirerek, bir anlamda günah keçisi ilan ettik.

19.02.2020 tarihli yazı..
Viewing all 9780 articles
Browse latest View live