Quantcast
Channel: Sportif Cümleler
Viewing all 9783 articles
Browse latest View live

"Kupa Kazananı" Olmak, Galatasaray 1-0 Bursaspor

$
0
0
 
2000 yılından bu yana oynanan 12 kupa finalinin 10'unda Galatasaray kupayı kazanmış. Bu winner takım olmanın gerektirdiği bir olay. Podolski maç sonunda "oynadığım ilk resmi maçta kupa kazandım" diyor, son 4 aya baktığımızda da Hamza Hamzaoğlu'nun kaldırdığı üç kupa var. Oyun anlamında beklentinin altında kaldığımız doğrudur, transfer gerekliliği tartışılmaz bir gerçek, eleştirileri yapıyor, hataları dile getiriyoruz ama Galatasaray'ın bu kazanan kimliğinin altını çizmek ve Hamza Hamzaoğlu'na bir kez daha teşekkür etmek gerekiyor.

Maça gelirsek, her iki tarafın da eksikleri var ve zorunluluktan yaşanan bazı pozisyon kaymaları var. Bunun en derinini Bursaspor yaşadı, Ozan Tufan'ı sağ, Emre Taşdemir'i ise sol açığa almak zorunda kaldılar. Bu da Şamil Cinaz'ı orta sahaya yazdırdı. Galatasaray'da ise Melo ve Hamit Altıntop'un yokluğu takımın orta saha kurgusunu değiştirdi ve Selçuk İnan daha çok Melo'nun görevini yapmaya çalışırken Bilal Kısa'yı orta sahaya yazdık. Hangi taraf daha çok zarar gördü sorusuna cevabım ise her iki tarafın da birbirinden farkı yoktu aslında.

Geçen sezona bakarsak, Bakambu ve Volkan Şen Galatasaray'ı çok zorlayan oyunculardı. Bu tip hızlı, kreatif, savunma arkasına sarkmayı seven isimlere karşı Galatasaray savunması ağır kalabiliyor. Bu anlamda Volkan Şen'in yokluğu avantajdı, Bakambu'nun forvette oynaması ise kısmen avantaj sağladı. 

Bursaspor tempolu maça başladı ve bir anda pozisyonlar buldu, Muslera'ya duacı olduğumuz dakikaları yaşadık. Kafayı kaldıramadı Galatasaray. Bakambu, Ozan Tufan, Emre Taşdemir gibi isimler genç ve hareketli oyuncular, o tempoyla Muslera mücadele edebildi. Maçın da Galatasaray adına anahtarı tempoydu, tempo ne zaman düştü, top Galatasaray'ın ayağında kaldı, işte o vakit Galatasaray adına pozitif konuşabildik. Belki yine hücum verimliliği yoktu, pozisyona giremedik, Burak Yılmaz dahi ya bir ya iki kere topla buluştu ama top Galatasaray'da kaldığında bitirici, yetenekli bir ayak sahneye çıkıp seyri değiştirebiliyor. Bugün o isim Yasin Öztekin'di.

Selçuk İnan, Bilal Kısa ve Sneijder üçlüsü önemli, pas aksiyonunu ayakta tuttular, Galatasaray da topu ayağında tutarak özellikle ilk yarıda rahat bir görüntü sergiledi. 1-0'ı bulduktan sonra oluşan ortam değerlendirilemedi, hücum anlamında verimsiz kaldık ama top ve kontrol bizdeydi. Bursaspor da buna uzun süre cevap veremedi, o anlarda da Volkan Şen gibi top taşıyan, Fernandao gibi rakip savunmaya karşı fizik ve hava üstünlüğü kuran bir ismi aradılar. Bakambu maçın başında etkiliydi ama oyunun devamında savunma arkasına sarkıtamadılar, böyle olduğunda da oyundan düştü.

Podolski de önemli, oyun aklını izlemek bile keyif veriyor. Uyum anlamında hala zaman lazım ama sorumluluk alma noktasında kendisini öne atmaya başladı ve Burak Yılmaz oyundan çıktıktan sonra forvet oynadığı kısa bir dönem var. O kısa dönemde dahi Burak Yılmaz'dan etkiliydi, indirdiği bir kafa topu var mesela. Bugün Burak Yılmaz'dan hiç katkı alamadık. Maç öncesinde de söyledim, kendisini sadece forvet arkasına koşu atmaya odakladığında çekilmez bir isim oluyor ama biraz daha geriye geldiğinde, dolaşarak, geniş alanda oynadığında ve pas oyununa dahil olduğunda etkili bir isim. O vakit Podolski ile uyumundan, verkaçlardan gelen gollerden bahsedebileceğiz.

Orta alanda agresiflik aradık, o da bir gerçek. Bursaspor, kanatları itibariyle de baskıcı bir takım, savunma ve orta saha özelliği olan kanatlarla oynadılar ama organizasyon anlamında verimlilik katamadılar. Ozan Tufan'ın dikine oynadığı pozisyonlar var mesela ama Jorquera, Belluschi gibi değil mesela. Ozan Tufan'ın da bu oyunu orta sahada oynadığında daha özel ama Volkan Şen olmayınca da kanatta oynamak zorunda kaldı. Bursaspor da kötü bir futbol oynadı, Galatasaray'ı da iyi görmedik ama bireysel kalite, fazlasıyla da winner özelliği Galatasaray'a bir kupa daha kazandırdı.
 
Emre Çolak'ın yediği kırmızı kartan açıklanacak bir tarafı yok, Jem Karacan özelinde de umutlanmaya devam ediyorum. Bunun dışında da görüntü yine Galatasaray görüntüsü, geçen sezona oranla Melo'nun yokluğu fark ediyor, iyi bir ön libero olmazsa olmaz. Devamında stoper, sağ bek ve Yasin Öztekin'e alternatif sağ açık diye de devam edeceğiz..

Muslera & Selçuk İnan, 5. Sezonda Gelen 8. Kupa

$
0
0

Felipe Melo'yu da bu ikili arasına eklemek isterdim ama kendisi fiziken olsa bile ruhen aramızda değil. Bu yüzden de Selçuk İnan & Muslera ikilisi üzerinden yürüyorum. Galatasaray formasıyla 5. sezonlarına girdikleri bu dönemde kalkan 8. kupa. 3 Lig, 2 Türkiye, 3 de Süper Kupa. Galatasaray'ın yeniden hatırladığı "kupa beyi, winner" kavramlarında gösterdikleri çaba ve emek. Bu isimlerin Galatasaray'a transfer olmasıyla birlikte değişen seyir, kazanılan başarılar. Gerçekten çok büyük oyuncular, kim derdi ki o dönem gerçekleşen bu transferlerin böylesine bir etki yaratacağını..

Xherdan Shaqiri Stoke City'de

$
0
0

Galatasaray'ın gündemine geldiğinde 20 yaşındaydı. 10 milyon avro gibi bir bonservis de gözden çıkmıştı ama alamadık o dönem. 2011-2012 sezonunun ara transfer dönemiydi. Galatasaray'ın teklifinin birkaç gün sonrası Bayern Münih ile yeni sezonda başlamak üzere sözleşme imzaladı.

Robben ve Ribery'nin zirve dönemlerinde formayı kapmak zordu, bu ikili için alternatif oldu, belki çok fazla oynama şansı bulamadı ama büyük başarılar imza attılar, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu gördü, lige ambargo koydular derken 2.5 sezon sonra daha fazla forma şansı bulmak adına Inter'e gitti. Hikaye de bundan sonra başlıyor aslında.

Mancini'nin transfer açlığına derman bulunamıyor, müthiş bir öğütücü. Eski Inter döneminde de böyleydi ama en azından yerel anlamda başarı vardı, artık o da yok. Shaqiri'yi 18 milyon avro gibi bir rakama aldırdı diye hatırlıyorum. Sonrasında da sistemime uymuyor diyerek gözden çıkardı, sadece 6 ay içerisinde. Nasıl bir bolluk bu, akıl ermez.

Şimdi de Shaqiri Stoke City'e transfer oldu, 17 milyon avro gibi bir rakam var. Inter zarar etmemiş görünüyor ama Shaqiri konusunda yaşadıkları hayal kırıklığının tarifi olmamalı. Sıcak para İngiltere'de, yeni yayın anlaşmaları işi çılgın noktalara getirdi ve Premier Lig'de neredeyse her takımın bu tarz transferleri var. Stoke City de Shaqiri hamlesiyle bu kervana katıldı. 

Shaqiri'yi kiralık olarak Galatasaray'da görmek isteyen kesim vardı bir de. İşin imkansız olduğunu çok yazdık ama pek dinletemedik. Inter de ffp radarında olan takımlardan biri ve sıcak paraya ihtiyacı vardı. 17 milyon avro bonservis getirisi olacak bir ismi de kimse kiralamaz, Inter de sıcak parayı bu sayede buldu.

Shaqiri ise henüz 23 yaşında, önü hala açık ama şu yaşta yaşadığı değişim, kariyerinde gördüğü düşüş eğrisi de yıllar boyunca konuşulacak cinsten. Belki Stoke City sayesinde kendisini hatırlayacak ve yeniden yukarı doğru adım atacak, aslında doğru lige, doğru takımlardan birine gitti. Ama Inter transferi de kendisi açısından çok yanlış bir karar olmuş, bunu görüyoruz. Mancini'nin yanına giderken 3-4 kere düşünmek gerekecek.

Bruma'nın Sociedad Günleri

$
0
0

İspanya'da sezon başlamadı ama hazırlık maçlarından kaynaklı "Bruma parladı, yükseliyor" haberlerini şimdiden okuyoruz. Şaşırtıcı değil, Bruma özelinde yükseliş bekliyorum. Galatasaray'da hiç sol açık oynayamadı mesela ama hep sol açık oynamak istediğini dile getirdi, Sociedad'da bu parlaması sol açık performansından kaynaklı. Sneijder & Yasin uyumunu Bruma için yaşayamadık ama Bruma'nın da çoğu konuda hakkını yedik. Bruma varken Galatasaray'ın hücumda daha fazla kaldığını, hızlı çıktığını, Bruma'nın savunma katkısını, en çok dripling yapan isim olduğunu görmedik. Nedeni de tabela sorunu, gol ve asist sıkıntısı. Bruma'dan başlıca kaynak buydu ve tabela gelmediği için kendisini parlatamadık. Takımda kalması durumunda üzerine gidilebilirdi ve bugün yeni bir kanat alternatifi arama sorunu olmayacaktı ama sırf bu nedenlerle gözden çıktı belki de. Genç oyuncu sabır işidir, maalesef o bizim için geçerli değil. Tabela demişken, o tabelayı yapan Bakambu sadece bir sezon içerisinde çok büyük bir paraya Villarreal forması giyecek.

Bruma'da Kaybettik Ama Telles'de Kazanalım

$
0
0

Telles'in Galatasaray'a ilk geldiği günleri hatırlıyorum. Hücumcu bir bek algısı vardı, öyle de başladı aslında Galatasaray kariyeri. Devamı ise büyük bir değişim oldu, savunmacı bir bek oldu. Mancini ve Prandelli dönemleri Telles adına kayıp ama Hamza Hamzaoğlu döneminde gelişim gösterdiğine inanıyorum ama hücum anlamında değil, savunma özellikleriyle.

Sabri Sarıoğlu sürekli bindiriyor, kendisi için "hücum beki" kavramı yarattı. Orta sayılarına da bakarsak bunu görebiliriz ama geri dönüşleri sıkıntılı, yaşıyla da alakalı temposu düştü. Onun bu kadar hücuma çıktığı noktada da Telles savunmada kalmayı, stoperleri üçlemeyi tercih ediyor. Çok fazla çizgiyi kullandığını, bindirdiğini göremezsiniz. Sürekli içeri kat ediyor, orta sahanın içerisine giriyor ve pas oyununa katılıyor. Sneijder'i topla buluşturan isim genelde Telles, savunma konusunda ise geçen sezona oranla bir farkı var, o da güçlendirdiği fiziği. Eskiden kolay düşerdi, şimdi ayakta, mücadele ediyor.

Telles için iyi veya kötü demek ise bir bek oyuncusundan ne beklediğiniz ile alakalı. Caner Erkin gibi olmasını istiyorsanız Telles çok farklı bir kulvarda koşuyor. Bu yüzden de Telles'i yukarıda anlattığım gibi değerlendirmek daha mantıklı olacak. Sabri Sarıoğlu'nun sürekli hücum düşündüğü bir takımda Telles'in rolü defansif ve açmadığı ortalar, yapmadığı asistlerle değerlendirmek yanlış. Telles için konuşulan talipler ise onun değerini, potansiyelini ortaya koyan diğer bir özellik.


Bursaspor maçında futbolcuların sahaya yayılışları. Sabri Sarıoğlu tek başına sağ kanadı kullanmış, Chedjou ve Selçuk İnan sıklıkla onun kademesine girmek zorunda kaldılar. Hücum oyuncuları da sürekli içeri kat etmiş ve ortada yığılmışlar ama Telles'e bakarsanız stoperleri üçlediğini görebilirsiniz.

Telles adına beklentim var, bu sezonun önemli isimlerinden biri olmasını ve değerini daha çok parlatmasını bekliyorum. Bruma'da kaybettik ama Telles'de kazanalım. Şu an bile böyle talipleri varsa sezon sonunda iş çok daha farklı boyutlara gelebilir. Telles'in üzerine gitmeye devam..

Çok Fazla Misyon Yüklediğimizi Düşünüyorum "Flávio Conceição"

$
0
0

Kariyerli bir futbolcuydu. Galatasaray'ın Süper Kupa'yı kazandığında Real Madrid'in ön liberosuydu mesela. Real Madrid formasını da uzun yıllar giydi, onun öncesinde Deportivo günleri de başarılıydı. 45 kere de Brezilya Milli Takım formasını giymiş bir futbolcudan bahsediyoruz, bu anlamda Galatasaray'a transferi önemliydi ama Galatasaray'a geldiği dönemde de büyük bir düşüş içerisinde olduğunu hatırlatmakta fayda var ama Conceicao isminden ötürü büyük beklentileri de beraberinde getirmişti.

2004-2005 sezonu, Galatasaray'ın 100. yılı. Maddi anlamda zorluk yaşanan, transfer yapmakta dahi zorlanan ve bir önceki sezonun başarısız kadrosunun takımın iskeleti olmak zorunda olduğu günler. Hagi bu anlamda çok başarılıydı ama dile getirilmez. Cafercan Aksu'dan kaynaklı affedilemez bir hatası var ama Orhan Ak'ın sol bek, Cihan Haspolatlı'nın sağ bek yapıldığı sezondan bahsediyoruz. 4-4-2 oynuyordu Galatasaray ve orta saha göbeğinde de Conceicao & Ergün Penbe ikilisi oynuyordu. Bu takımın şampiyonluk yarışında son ana kadar olması ve kazanılan Türkiye Kupası büyük iştir.

Conceicao'ya gelirsek, dediğim gibi büyük beklentilerle geldi. O sezon Conceicao'nun yedeği olarak Saidou da geldi mesela ama Saidou etkisini bir sonraki sezonda hissettik ama onun da hakkı verilmedi. Conceicao'da olduğu gibi. Başarılı bir Song & Tomas ikilisi vardı mesela, bu ikilinin başarısında Conceicao'nun da defansif anlamda katkısı etkili olmuştu ama büyük beklentiler onu başarısız, hayal kırıklığı olarak gösterdi. Ergün Penbe ile oynayabilecekleri en iyi oyunu oynadılar ama insanlar görmedi.

Değeri de bir sonraki sezon anlaşıldı. Yine maddi imkansızlıklar, teknik direktörlüğe gelen Gerets. Conceicao'nun ısrarla takımda kalmasını istedi ama Gerets gelmeden Conceicao'ya yol gösterildiği için o da başka bir takımla anlaşmıştı, hazırlık kampına katıldı, 2 gün kaldı ama iş işten çoktan geçmişti. O günler Saidou da kadro dışıydı, kamp kadrosuna bile alınmadı. Conceicao aniden gidince Saidou apar topar çağrıldı, hatırlıyorum da bir hazırlık maçında forması olmadığı için Ergün Penbe'nin formasını giydi, o durumdaydı Galatasaray ama o sezon şampiyonluk gelirken, Saidou'yu da fazlasıyla konuştuk.

O dönem frikik atan bir futbolcu da yoktu, zorunluluktan Conceicao atardı. Bir golü de var diye hatırlıyorum ama dağlara taşlara frikik attığımız dönemler. Düşündüğümde bu adama çok fazla misyon yüklediğimizi görüyorum..

Galatasaray'ın En Pahalı Yerli Transferleri

$
0
0

Ozan Tufan'ın Fenerbahçe'ye 7 milyon avro'ya transferinin ardından yerli futbolcu transferi anlamında Aslan Statistic en pahalı işleri listelemiş ama ben işin Galatasaray tarafında kalmak istedim ve Galatasaray'ın yerli transferde en pahalı transferlerini yazacağım. Şunu da belirtelim, fiyatlar günümüz avro kur'u üzerinden düzenlendi. Mesela Bülent Akın transferi dolar üzerinden olmuştu ama o dönem dolar kur'u ile bugün çok farklı olduğundan kafaların karışmaması anlamında düzenlemeler içinde bulunduğumuz döneme yönelik.

Bülent Akın ilk sırada. İlginç bir transfer öyküsüdür. O dönem Fatih Terim gitmiş ve Lucescu başa gelmişti ve Lucescu'nun Bülent Akın'ı tanıma şansı da yoktu. Hagi'nin bu transferi önerdiği söylenir ama ödenen bonservisin altında ezilenlerden. Yoksa performans anlamında kalitesine orantılı işler yapıyordu ve Lucescu kendisinden de katkı almıştı ama hiç beğenilmedi, nedeni maliyet.

Burak Yılmaz ise 5 milyon avro ile ikinci sırada ki listeye baktığımda da en kazançlı iş o oldu. Sözleşmesinde madde vardı, Galatasaray onu kullandı. Yoksa Burak Yılmaz gibi bir ismi, yabancı kontenjanını da göze alarak 5 milyon avro gibi bir rakama almak imkansızdı. Geçen senelere de baktığımda Burak Yılmaz'ın Galatasaray'a kattığı çok şey var.

Hasan Şaş ve Serkan Aykut gibi isimler de Burak Yılmaz ile 2. sırayı paylaşıyorlar, onların da değeri 5 milyon avro'ydu. Hasan Şaş da çok kaliteli ve iş yapan bir transferdi ama Serkan Aykut'un da ödenen bonservisin altında kaldığını düşünüyorum ve Jardel'i olan bir takımda da çok şans bulamadı, ertesi sezonda da Ümit Karan'ların arkasında kaldı.
Listede kalan isimler ise Hamit Altıntop haricinde vurgun isimler. Tarık Çamdal olayı taze mesela, o bonservisin hakkını verdiğini düşünmüyorum. Olcan Adın için de aynısı geçerli, Yekta Kurtuluş için de. Bir tek Hamit Altıntop sıyrılıyor, sık sakatlık yaşıyor belki ama oynadığı dönemin hakkını veriyor. Sercan Yıldırım'ı da bu vurgun isimlerin yanına yazıyoruz tabii.

Genel tabloda ise çok başarılı olduğumuz söylenemez, yerli transferinde büyük maliyetlerin altına girmenin Galatasaray'a genel anlamda çok fazla artısı olmamış. Mevcut yabancı kuralında da bu topa girmenin herhangi bir espirisi de kalmadı zaten..

Galatasaray Kendisini Melo Ayrılığına Hazırlayamamıştı

$
0
0
 
Melo'nun Galatasaray'dan istediği yeni bir sözleşmeydi, bir anlamda bunu başardı. Galatasaray'ın Melo'dan istediği de Melo'nun kendi şartlarına yanaşmasıydı, Galatasaray da istediğini aldı. Bu anlamda kaybedenin olmadığı bir anlaşma olarak bakıyorum olaya.

Galatasaray'ın kazancı şu, sezon sonlarında taraflar fesh hakkına sahip. Melo için yeni sözleşme konusuna kumar gözüyle bakanlar da vardı ki bazı noktalarda haklılar. 32 yaşında, her ne olursa olsun geri dönüşü olmayan bir isim. Galatasaray'ın yaşlanan bir iskelet kadrosu var ve Melo'nun da özellikle sezon sonlarında ortaya çıkabilen çekilmez tripleri. Şimdi Galatasaray da o kozu elde etmiş oldu, Melo da yine ayrılmayı kafasına koyarsa daha rahat çıkış sağlayabilecek. 
 
Kısa vadede baktığımızda ise Melo ile Galatasaray en az bir sezon daha devam ediyor. Sözleşme 3 yıllık görünüyor ama bu fesh haklarından anladığım bu. Bu sezon mevcut sözleşmesi geçerli ama yeni sezon itibariyle de ücretinde indirime gitti, o da oynarsan eskisi kadar kazanırsın şartı. Yine Galatasaray adına kazançlı nokta.

Galatasaray'ın hatası ise şu oldu, Melo sürecine gayet iyi girmiş ve başlamıştı. Melo'yu gözden çıkardıkları, değersiz bir adam gibi de göstermediler, Inter'in bu konuda yapmak istediği tüm kurnazlığa engel oldular. Bedavaya da gidebilirdi ya da Inter'in istediği şartlarda takas hamlesi de olabilirdi ama Galatasaray kendi çıkarını doğru korudu. Yanlış yaptığı ise Melo'ya alternatif yaratamamak ve bir anlamda Melo'nun öncelikli isteğine gelmek. Yine Galatasaray istediğini aldı, o ayrı konu ama Melo'ya alternatif yaratmak, eli daha güçlendirmek önemliydi. Gerçi o şans hala var, genç bir hamle yapıp Melo sonrasını şimdiden kurgulamayı düşünmek. Takıma baktığımda da Melo'nun alternatifi diyeceğim kimse yok.

Melo'nun alternatifi de yaratılamadığı için Melo ile bu sezona devam etmek en doğru karar. Önemli bir isim, kim ne derse desin. Galatasaray'ın olmazsa olmazlarından biri ve geçen yıllara baktığımda da takım üzerinde müthiş emeği olan, Galatasaray'a karşı duran herhangi bir şahıs veya kuruma karşı eyvallah demeyen, başını dik tutan, saha içerisinde mücadeleden kaçmayan, yeri geldiğinde sorumluluk alıp kaleye dahi geçmiş bir isim. Bu anlamda da Melo'suz olmazdı, belli ki Galatasaray da bu ayrılığa kendisini hazırlayamadı.

Ortak Noktaları Bursaspor Değil, Galatasaray'ın Birşey Kazanamaması

$
0
0

Sercan Yıldırım ve Dany'nin ortak özelliği Bursaspor'a gitmeleri değil, Galatasaray'ın bu iki futbolcudan da birşey kazanamaması oldu. Ozan Tufan, Volkan Şen gibi isimlerle sıcak temas yaşanıyorken takas anlamında bu iki isim değerlendirilemedi mesela. Buna rağmen Galatasaray'ın yaptığı da hediye misali bu futbolculardan sıfır kazanç sağlayarak Bursaspor'a gitmelerine göz yumdu.

Dany'nin geçen sezon Evian performasıyla piyasa yaptığını düşünüyorum. O sayede Galatasaray'ın hazırlık kampında yerini aldı, o sayede bugün Bursaspor forması giyecek. Evian belki düştü ama Dany kaldı diyordum, rahatlıkla 600-700 bin avro gibi bir bonservise Fransa Ligi'nden bir takıma gidebilirdi, gönderemedik. Dany de sözleşmesini fesh etti ve Bursaspor yolunu tuttu. Bursaspor'dan da sağlanan bir kazanç yok, takas gündemi dahi olmadı.

Sercan Yıldırım'ın geçen sezon Balıkesirspor performansı da Dany misali onun piyasa yapmasında etkendi ve Galatasaray hazırlık kampında yer aldı, üstelik 2. kampı da gördü ama bile bila lades denildi. Geçen sezon Galatasaray maçında yaptıklarından taraftarın onu kabul etmesi imkansızdı ve Inter maçında gördük. Sonrasında gönderilmek istendi ama Anadolu'da birçok talibi olmasına rağmen ne bonservis kazanıldı ne de kiralama ücreti. O da Bursaspor'a gitti. Satın alma opsiyonu var, belki ücretini de onlar karşılayacak ama Galatasaray ondan da kazanç sağlayamadı.

Bu iki adam Bursaspor'da neler yapar bilemem. Sıklıkla forma şansı bulurlar mı, sezona etki ederler mi? Bunu zaman gösterir ama Galatasaray'ın piyasa yapan bu futbolculardan kazanç sağlayamama olayı devam ediyor, bir anlamda bazıları ödüllendiriliyor.

Neden Selçuk İnan Sorusunun Cevabı "İstikrar"

$
0
0

Neden Selçuk İnan sorusunun cevabı bu istatistik içerisinde. Selçuk İnan'ın Galatasaray'da 5. sezonuna gidiyor ve geçen 4 sezonda 3 şampiyonluk yaşadı. Bu 4 yılda da en çok maça çıkan isim olmasının yanında her 2 maçta bir o maçın da skoruna tesir ediyor. Şöyle düşünün, Selçuk İnan o imzayı Galatasaray'a değil de Fenerbahçe'ye atmış olsaydı o 3 şampiyonluk kimin hanesine yazılırdı? 
İşte böyle değerli bir adam. Galatasaray formasıyla 172 maça çıktı ve 36 gol 49 asist. Üstelik son dönemde Melo'nun yokluğunda da onun pozisyonunda oynadığını belirtelim. Pozisyon değişimi de yaşıyor ama hala takımın en istikrarlı 2-3 isminden biri.


Burak Yılmaz'a da değinmek lazım, o da 4. sezonuna giriyor ve geçen 3 sezonda 121 maç 72 gol ve 24 asist. Şu rakamı yakalayacak herhangi bir yabancının bugün heykeli vardı ama Burak Yılmaz'ı sevmeyen, beğenmeyen kesim yine de çok fazla. Ben ise daha ne yapmalı diyorum. West Ham gündemi var mesela, önemli rakamlar konuşuluyor ama ölüsünün 15-20 gol, dirisinin 20+ yaptığı bir futbolcu, yerine kimi koyabiliriz, kalan 15 günde. Burak Yılmaz transferine de bu açıdan bakmak gerekiyor.

Burak Yılmaz'sız Olmaz, Sivasspor 2-2 Galatasaray

$
0
0

Burak Yılmaz tercihi tartışılacak konu. Dün ufak bir sakatlığı var diye duymuştum ama alakası yok. Hamza Hoca maç başında savunma zaafiyetinden bahsetti, maç sonunda Burak'ın 2. yarıda gösterdiği performansa gönderme yaparak "böyle oynaması için yedek bıraktık" dedi. Kafalarda West Ham mevzusu mu var bilmiyorum, kalır mı gider mi, teklif nedir. Benim çıkardığım sonuç şu oldu, Burak Yılmaz'ı satarsanız durum bu. İlk yarıda oluşan görüntü, Burak Yılmaz giderse temalı bir filmdi. Gördüğümüz o ki Burak Yılmaz'sız olmaz.

Selçuk İnan & Bilal Kısa ikilisiyle orta sahada agresif olmak, rakibi durdurmak imkansız. Özellikle ilk yarıda Sivasspor'un Galatasaray orta sahasında cirit attığını gördük. Çok rahat ve hızlı geldiler. Aatıf mükemmel top taşıdı, savunmayı felç etti derken o agresifliği gösterebilen sadece Chedjou vardı, kolay geçildi Galatasaray. Top Galatasaray'da iken durum daha da vahimdi, herkes birbirinden o kadar uzakta oynadı ki herhangi bir organizasyondan bahsetmek imkansızdı.

Burak Yılmaz'ı kötü gününde eleştiririz ama senin elinde 2. bir forvet alternatifi yokken sahaya Burak Yılmaz'sız çıkman büyük bir kumar. Takım savunması ise mevzu 11'e Umut Bulut yazılır, Olcan Adın değil. İlk yarı için konuşuyorum, hücum planı da yoktu Galatasaray'ın. Podolski forvet başladı, Olcan öne geçti, Yasin bir solda bir sağda, Sneijder iyi değil derken hücumu da savunmayı da Selçuk İnan yapmaya çalıştı ve ancak bu kadar oluyor.

Sivasspor karşısında hücumu kadar var olur diyordum Galatasaray için, ilk yarıda hücumu kadar var olamadı. Savunma yönünde beklenti zaten bu olmuştu, oyun koş koş olayına döndüğünde Aatıf ile hızlı gelmesi muhtemeldi Sivasspor'un ve hızlı oynayarak farkı yakalamaları da mümkün oldu ama başaramadılar.

Sneijder & Burak Yılmaz değişikliğinde de Burak Yılmaz en ileri uca geçmedi aslında, daha serbest oynadı ve onun böyle daha etkili olduğunu düşünüyorum. Geriye gelip top alan, pas organizasyonuna katılan, dikine çıkan bir görüntüde bence daha etkili. Podolski ile de uyum sağladılar, Sivasspor savunmasını zorladılar. Podolski de Burak Yılmaz'dan sonra uyandı aslında ama Olcan Adın konusunda ısrar, Yasin Öztekin'in felaket oyunu derken Galatasaray hücumu belki yine verimli olamadı ama 2-0'dan da bir şekilde dönmesini bildi.

Hamza Hoca'nın en büyük yanlışı da Bilal Kısa & Olcan Adın ısrarında. Olcan Adın çok uzun oyunda kaldı mesela. Gördük ki Carole'nin sol açık performansı bile Olcan Adın'ın önünde. En azından hareketli, tempolu. Jose Rodriguez & Bilal Kısa değişikliği neden gelmedi onu da anlamadım, Jose Rodriguez top tutup, dikine iyi oynayabilirdi ama Bilal Kısa'ya kıyamadı hoca. Buna anlam veremedim ve bu durum da hocanın hanesine eksi olarak yazılır.

Chedjou'nun maçıydı, şu maçın 2-2'de kalmasında onun savunma performansının, kritik hamlelerinin payı büyük. Hayırlı bir beraberlik olmasını dilerim demek isterdim ama eksikleri herkes biliyor, ısrarla yazıyoruz. Sağ bek, stoper, yeni bir kanat, alternatif forvet diye. Bu anlamda çok kazanç mı oldu bu beraberlik zaman gösterecek. Muslera'nın da canı sağolsun diyelim.

Son olarak, Galatasaray'ın tempo sorunu olduğu gibi tempo yakalamaya başladığı dakikalarda etkili olduğunu da görüyoruz, çünkü kaliteli hücum ayakları var ama doğru orta saha kurgusu yok, tempolu bekleri de yok. Telles savunma anlamında var, hücumda göremiyoruz. Sabri Sarıoğlu hücum yapmak istiyor, o da savunmada yok. Aatıf ve Erkan Kaş paramparça etti o kanadı, buradan çıkarım yapabiliriz. Melo'nun dönüşü agresiflik katacak ama tempo sağlamaz. Yaşı bir 11, gençleşmesi gereken. En azından orta sahada tempolu, genç bir futbolcunun varlığı önemli. Kanat alınmayacaksa 4-3-1-2'e geçilir mi bilmem ama geçilmesi durumunda Selçuk İnan & Melo'nun yayına Jose Rodriguez gibi bir ismi yazmak (keşke Ozan Tufan alınabilseydi, nokta atış olacaktı) tempo katabilir. Tabii bu formasyonun olmazsa olmazı da bekler, özellikle sağ bek konusunda adım atılmasını bekliyoruz.

Galatasaray'ın kulübede de Burak Yılmaz dışında maçı çevirebilecek bir hücum oyuncusu yoktu, bu da diğer konu. Uzun uzun yazarız ama kısaca yazmak gerekirse, Bruma ve Amrabat gibi isimler satıldı ve yerine kimse alınmadı. Yasin Öztekin kötüydü mesela, katlanmak zorunda kaldık, çünkü kimi oyuna alalım? Carole sol açık oyuna girdi, öyle düşünün..

Chedjou'ya Övgü, Devamında Stoper Gerekliliği

$
0
0

Chedjou önemli, değerli. Oyun tarzını seviyorum. Geriden oyun kurar, topla çıkar, topu tutar ve çalımla sizi rahatlatır, ekstrası da duran toplarda gidip gol arar. Ama hava hakimiyeti çok yüksek bir stoper değildir, olduğu yerden sıçradığında çok yükselmez, aksine hareketli pozisyonlarda iyi kafaya çıkar. Yanında onu tamamlayacak, arkasını toparlayacak bir stoper oynadığında da tadından yenmez. 

Tabii biz bunu Galatasaray'da göremedik, Lille günlerini yazıyorum. Marco Basa, Adil Rami gibi isimlerle birlikte yükselmişti, sonra o Basa'nın Kjaer'i de yükselttiğini gördük. Galatasaray'da ise Semih Kaya ile birlikte ortalama bir ikili oldular, Semih Kaya Ujfalusi'yi arıyordu, Chedjou'nun da böyle bir lider aradığını söylemek lazım. 30 yaşına gelmiş bir stoperin hala lider bir oyuncu araması doğru mudur bilinmez ama Chedjou'nun tarzı itibariyle onun arkasını toparlayacak bir stopere ihtiyaç duyduğu da kesin.


Sivasspor maçına baktığımızda da Chedjou'nun Galatasaray adına maçın adamı olduğunu söyleyebiliriz. Sivasspor'un hücumda çok rahat top çevirdiği ve hızlı çıktığı, sık pozisyona girdiği bir maçtı. Bu tip maçlarda Muslera ön plana çıkardı ama Chedjou bu maçın kahramanı oldu. Yaptığı kritik müdahalelerin sayısı fazla, çok topa ayak soktu ve rakibin gol yollarına set çekti. 

O değil de Hakan Balta'yı Chedjou da Semih Kaya da seviyor, ikisi de birbirinden çok Hakan Balta ile daha iyi ikililer. Hakan Balta'nın tecrübesi önemli, arkayı toplamayı seviyor, sol beklikten de istifa etti ve kendini tamamen stopere adadı. Sadece sol bek kalsa bu kadar uzun Galatasaray kariyeri de olmazdı. Onun stoper olarak varlığı önemli, takımda yer alması gereken bir isim ama yetmez. Semih Kaya'nın da sık sakatlıkları artmaya başlayınca Chedjou'yu tamamlayacak bir lider arayışları hızlanmalı veya daha genç bir isim alınıp, bazı konularda risk almak ama geleceğe oynamak. İşin özü, her koşulda bir stoper gekerecek.

Kim gelir bilmiyorum, bilinen nokta stoper gerekliliği. Sağ bek ihtiyacı da mühim mesela, belki hem sağ bek hem stoper oynayan bir isim aranır ama kolay bulunmaz. Stoper gelmemesi durumunda da Galatasaray'ı sancılı zamanlar bekler. Chedjou & Balta oynadığında arkada bekleyen isim Koray Günter oluyor. Bu da alternatifsizliğin diğer bir resmi..

Hayaller Yeni Keita, Ya Gerçekler "Juan Pablo Pino"

$
0
0

2010-2011 her yönüyle çok ilginç, Galatasaray adına ise enkaz bir sezondu. Takımın kalite anlamında da dip yaptığı, dibe gidişte de yönetimin bile bile ladeslerinin damga vurduğu bir dönem. En kısa iki örnek vereyim, Baros ve Batdal ikilisiyle sezona başlamak gibi, sadece iki forvetle. Baros'un da sık sakatlandığı dönem. Ya da Keita'yı satıp yerini Serdar Özkan ve Pino gibi isimlerle doldurmaya çalışmak. Galatasaraylıların büyük özlemi olan kanat oyuncusunu bulup, sudan sebeplerle sadece 500 bin avro kazanç ile takımdan göndermek. Devamında da ligi 8. bitiriyorsunuz zaten.

Pino'ya gelirsek, geçmiş dönemde potansiyel göstermiş ve geleceği yıldız adayları arasında yer almış bir futbolcuydu. Taa ki Monaco dönemi geçirdiği sakatlıklara kadar. O dönem kendisi için iyi geçmediği gibi, düşüşün de başlangıcı olmuştu. Mourinho'nun Inter döneminde takımda görmek istediği bir isimdi, potansiyelini öyle belirteyim ama sakatlık dönemleri onu Monaco'da yıldız kılmadı, piyasası düştü ve o düşen piyasa neticesinde de Galatasaray Pino'yu 2.5 milyon avro gibi bir rakama transfer etmişti. Giovani Dos Santos için 8 milyon avro'nuz varsa alalım diyordu Adnan Polat, dolayısıyla da Pino geldi.

Rijkaard ve Hagi dönemlerini ayırmak lazım Pino için. Rijkaard döneminde daha çok yabancı sınırına takıldı ve oynadığı maçlarda da kanatlarda izledik kendisini. Zaten pozisyonu itibariyle de kanat oyuncusu ama Hagi göreve geldiğinde Baros'un sakatlığı, Batdal'ın yetersizliği derken Pino'yu forvet izledik. Felaket bir sezon geçirmedi aslında, forvet olarak verebileceğinin en iyisini vermeye çalıştı, bu kadarı oldu. Akıllarda kalan bir Fenerbahçe deplasmanı var mesela, mükemmel oynamıştı. 

Hızlı ve teknik becerisi olan bir futbolcu, topu Pino'ya verip ondan top tutmasını beklemek güç. Fiziksel özellikleri yoktu, hızlı hücumlarda etkili olabilirdi. Klopp o konuda Aubameyang'ı geliştirdi mesela, şimdi nasıl oynadığını görüyoruz ama Hagi aynı gelişimi Pino için yapamazdı, devamında da Terim onu takımda tutmadı zaten.

Pino'ya yönelik akıllarda ne kaldı dersek, başta da dediğim gibi Fenerbahçe deplasmanı, uzaktan attığı müthiş şutlar deriz ve üçüncü bir konu araya sıkıştıramam. Yeterli bir isim değildi, Keita gibi bir ismin ardından gelmesi de beklentileri yükseltti ama o doğal olarak bu beklentinin aşağısında kaldı. Galatasaray sonrasında da Katar dönemi var, Olympiakos'da geçirdiği kiralık sezon, Mersin İdman Yurdu'na gelip hiç oynamadan kaçması derken en son kendisini Fransa'da hatırlıyorum. Hala da 28 yaşında, yaşlı bir futbolcu algısı yaratamıyoruz. En iyi dönemlerinde olması gereken zamanlarda kariyer anlamında dip olduğu anları yaşıyor.

Real Madrid - Galatasaray, Hazırlık Maçından Ötesi

$
0
0
 
Real Madrid gibi bir takımın sizi sezon açılışlarına davet etmesi önemli bir olay. Galatasaray'ın da daha önce yaşadığı bir gelişme aslında. Alışık olunan bir durum, Galatasaray isminin de Avrupa'da hangi noktada olduğunu gösteren.

Önemli de bir hazırlık maçı, Şampiyonlar Ligi açısından önemli bir ölçü olmasının yanında oynayabileceğiniz en zorlu rakiplerden biri. Galatasaray'ın ısrarla görünmeyen sorunlarına da en büyük cezayı kesebilecek bir rakip. Umarım, bu hazırlık maçı demezler ve tempoyu yüksek tutarlar. Galatasaray'ın böyle bir şokun ardından ayağa kalkmaya ihtiyacı var. Yanıltıcı bir sonuç alınması durumunda aynı düzenin devam etmesinden korkuyorum.

Eksiklere baktığımda da ufukta güzel bir tablo yok. Burak Yılmaz, Chedjou, Semih Kaya, Melo yok. Galatasaray'ın en çok eleştirilen noktası savunma ve o savunmanın da en önemli isimlerinin yokluğunda bizleri, Sabri Sarıoğlu, Günter, Balta, Telles'li dörtlü bekliyor. Melo da yok derken Bilal Kısa & Selçuk İnan ikilisi yine ufukta ve en önemli gol ayağın Burak Yılmaz da yok. 

Bu sefer Umut Bulut oynayacaktır, önde basar, mücadele eder ama pozisyona girmek aklına gelmez. Karambolden birşeyler çıkarabilirse ne ala. Kalabalık bir orta saha bekliyorum, Selçuk İnan & Bilal Kısa'nın arasına bir isim daha yazılır, formasyon değişir. O isim de Jose Rodriguez olabilir. Carole stoper denenir mi bilmiyorum ama denenmemesi durumunda da kadro bu.

Ronaldo ve Ramos gibi isimlerin bu maçta oynamak için can attığı ve yetiştiği bir hazırlık maçı oynayacağız. Dediğim gibi, Galatasaray açısından önemli bir ölçü. Zaten görünen eksiklikler gün gibi ortaya çıkacaktır, konuşulacaktır. Hazırlık maçı olmasından kaynaklı tempo düşebilir ama Galatasaray'ın bu maçta nasıl bir varlık göstereceğini de merak ediyorum.

17 Ağustos 1996, Hagi'nin Ali Sami Yen'e Merhabası

$
0
0

Hagi'nin Ali Sami Yen'de Galatasaray formasını giydiği ilk maç. Bir önceki hafta Van deplasmanında Galatasaray'a 3 puanı getiren bu adam, Trabzonspor karşısında da frikik golüyle 3 puanı getirmişti ve o sezon Galatasaray'ı ilk iki haftada bir anlamda tek başına sırtladı. Hagi destanının da bana göre başlangıcı, özellikle Trabzonspor'a attığı frikik. Bitişi de yine bir Trabzonspor maçına denk gelmiş ve Galatasaray formasıyla son maçında da yine bir frikik golü atmıştı..


Yekta Kurtuluş Sivasspor'da

$
0
0

Mancini döneminde Trabzonspor'la anlaşmıştı Galatasaray, 1.5 milyon avro gibi de bir bonservis vardı ama Yekta Kurtuluş gitmek istemedi. Geçen sezonun devre arasında da Hamza Hamzaoğlu, Yekta Kurtuluş'a kulüp bulmasını söylemişti ama o Galatasaray'da kalmak için kimseyle anlaşmadı, takımda kaldı. Niye anlaşsın, 1.2 milyon avro'luk yıllık ücret söz konusu, kim öder bu parayı Yekta Kurtuluş için. Gitmemesi doğal, parayla alakalı da futbol oynamak istememesi. Kimi oynamak ister, Amrabat vari fedakarlıklar yapabilir ve bu alkışlanır ama Yekta Kurtuluş tarzı yaklaşımlara da profesyonellik adı altında yaklaşılır. Ama siz Galatasaraylıyım, fedakarım tarzı söylemler içerisine girdiğinizde de buna kimse inanmaz ve iyi hatırlanmazsınız.

İşin hata kısmı var, o da geçtiğimiz sezonun devre arasında gözden çıkarmak istediğin bu futbolcuya neden iki hazırlık kampında da yer verdin, kendisi şans buldu. Belli ki oynatmayacaksın, bu son o kadar belliydi ki. Geç kalındı, geç kalındığında da böyle bir fatura çıktı ortaya. Yine de Galatasaray'ın bu işten minumum zararla ayrıldığını düşünüyorum, olabilecek en iyi ayrılık senaryolarından biri gerçekleşmiş.

2 yıllık ücreti 2.3-2.4 milyon avro aralığına denk gelecekti ama 600 bin avro karşılığında bu kontratı fesh ettin. Mesele Sivasspor'dan bonservis almak da değil, Sivasspor'un Yekta'nın ücretini karşılayamayacağını biliyoruz, bu yüzden ya sen o yıllık ücretin üstünü tamamlayacaktın ya da fesh işlemi gerçekleşecekti. 2 yıl için böyle bir rakam vermektense 600 bin avro ile işi kurtarmak doğru. Yekta Kurtuluş da bu adımıyla birlikte bir anlamda Aydın Yılmaz misali futbol oynamaya yeniden karar verdi ve iyi de futbol oynayabilir, şaşırmam. Aydın Yılmaz son oynadığı maçta harika işler yaptı, Yekta Kurtuluş da katkı verebilir ama mesele Galatasaray'dan ayrılmalarıydı ve bu da gerçekleşti.

Hatanın temeli de geçtiğimiz sezona dayanır, Ünal Aysal'ın Yekta Kurtuluş'un kontratını zamlı olarak uzatması. Yoksa böyle bir kontrat yoktu ve bu sezona bitmiş bir kontrat elimizde olacaktı ama bu zamlı yeni kontratlar Galatasaray'ın tüm maaş dengesini bozdu. Ünal Aysal'ı severim ama bu tarz hataları da maalesef kulübün geleceğini etkiledi.

Yekta Kurtuluş 4.5 sezon Galatasaray forması giydi. Bu 4.5 sezonda aklında ne kaldı derseniz, Terim'in 2. sezonunda Melo'nun hazır olamadığı, kötü dönemi vardı. O dönem Yekta Kurtuluş açığı iyi kapattı, Mancini döneminde de fena işler yapmadı ama uzun vadeye baktığımda ortada bir başarı yok. Buna rağmen bu kadar uzun yıl Galatasaray formasını giyebilmek büyük iş..

Joey Dorsey: Allah'ım Transfer!

$
0
0

Futboldaki dinmek bilmeyen ve haklı isyanlara sebebiyet veren transfer açlığımızı basketbol transferleriyle söndürmeye devam ediyoruz. Ve sanırım bu kez, en büyük bombayı patlattık.

Şu ana kadarki transferler içinde hem CV, hem de kalite olarak en üst düzey olan isim Joey Dorsey. Şöyle bir göz attığımız zaman oldukça dolgun bir kariyeri var.. Sağlam bir Amerikan kolej kariyerinin ardından, profesyonel kariyerine NBA Draft'inde 33. sırada seçilerek 2008 yılında başlayan Dorsey, 3 sezonda 3 takım değiştirerek Caja Laboral'e transfer oldu. Fazla geçmeden, Ocak ayında Avrupa devi Olympiakos'a gitti. Burada hem lig, hem Euroleague şampiyonluğu yaşarken, aynı zamanda Yunan liginde yılın savunmacısı seçildi. Bunun üzerinde Oly ile 2 yıllık kontrat uzatmasına rağmen 2012 Kasım ayında, kulüple olan anlaşmazlıklarından dolayı serbest bırakıldı. Aynı ay içinde sürpriz bir şekilde Royal Halı Gaziantep'e gelerek tekrar kendini parlattı ve sezon sonunda Barcelona'ya transfer oldu. Ertesi sezon Barça'dan ayrıldıktan sonra geçtiğimiz sezon başı yine transfer etmek istemiştik ama o NBA'in yolunu tutmayı tercih etti. Önce NBA kariyerine başladığı takım olan Houston'a ardından Denver'a geçen Dorsey'nin geçtiğimiz sezon 69 maça çıktığını ve ortalama 12.4 dakika süre aldığını biliyoruz. Toplamda 130 maçlık hatırı sayılır bir NBA tecrübesi bulunuyor.

Joey Dorsey, yine atletizmi ve savunmasıyla büyük fark yaratan bir pivot. Bu açıdan Lasme ile benzerlikleri var. Fizik olarak daha iyi bir oyuncu. Lasme'ye çok sevinmiştik ama Dorsey onun önünde bir isim. Bu sebeple de, özellikle 4 numaranın da Green ve İzzet ile pivot rotasyonuna oranla zayıf kaldığını düşünürsek; Lasme ve Dorsey'i aynı anda sahada sıkça görebileceğimizi tahmin ediyorum. Ki böyle anlarda rakip uzunlara bol şans diliyorum.

Ergin Ataman önderliğinde bu kez transfer konusunda acele etmedik. Geçtiğimiz sezona göre çok daha sağlam ve dengeli bir kadro kuruyoruz. Özellikle geçen sezon bir türlü sağlanamayan ve en büyük eksiğimiz olan potaaltı sağlamlığı konusunda büyük adımlar atmış durumdayız.

Şimdi geriye kaldı oyun kurucu. Büyük bombayı oyun kurucuda patlatmak yerine pivot transferinde patlatmayı uygun bulduk. Huertas veya Dentmon, oyun kurucu olarak şu an için hala ciddi anlamda gündemde olan iki isim. Onlardan biri de alındığı zaman, Eurocup'ın en büyük favorisi olduğumuzu söylemek abartı olmaz. Geriye Ergin Hoca ve ekibinin takım bütünlüğünü oluşturması kalıyor..

Herkesi Şaşırtan, Başı Dik Bir Galatasaray

$
0
0
 
Kabul edin, bugün herkesi şaşırtan, bence keyif de veren, başı dik bir Galatasaray vardı. Real Madrid karşısında kimse Galatasaray'a şans vermiyordu, olası hezimet üzerinden de senaryolar yazılıyordu, hatta ve hatta bu hezimeti isteyen de vardı. Olası bir facianın ardından birşeyler düzelir mi gibisinden sorular soruldu, "Galatasaray'ın olduğu yerde umut vardır" söylemi unutuldu. Galatasaray da Real Madrid deplasmanından (hazırlık maçı bile olsa) başı dik ayrılarak çoğu kişiyi susturdu.

Eksikler var, bazı noktalara transfer ihtiyacı ise çok net. Bunu görmek açısından da mükemmel bir hazırlık maçıydı, eksikleri tekrar gördük ama bu maçın artısı kazanılan özgüvendi, Jose Rodriguez ve Carole gibi isimlerin takıma ısınmasında, artı değer katmasında ve o ölü toprağının atılması anlamında önemliydi. Kaliteli bir hazırlık maçıydı ve eksiklerine, ihtiyaçlarına rağmen de Real Madrid karşısında oynayabileceği en iyi futbolu oynadı Galatasaray.

Twitter'da 4-3-1-2'i uzun zamandır konuşuyorum. Melo takımda kaldı ama 4-2-3-1'de Selçuk İnan'la ikisini orta alana yazdığımızda temposu düşük bir ikili ortaya çıkıyor ve özellikle Avrupa maçlarında net sıkıntı demek bu. O araya bir isim daha sıkıştırmak şart, Ozan Tufan transferi belki de bu yüzden istendi ama olmadı. Eldeki kadroda ise Jose Rodriguez en uygun isim ve alternatifi Emre Çolak. İyi bir kanat alternatifi de yok ve bu düzen Yasin Öztekin'i bir koz olarak kullanmanızı sağlıyor.

Real Madrid karşısında da bu düzeni gördük, başarılıydı. Melo yoktu ve agresiflik düzeyi bu anlamda bir çıt aşağıdaydı ama Jose Rodriguez & Emre Çolak dinamizm ve hareket kattı. Selçuk İnan'ı yine Melo'nun pozisyonunda izledik, Jose Rodriguez oyunun iki tarafında vardı, Emre Çolak ise daha dikine oynadı. Bu orta saha hattında parlayan isim Jose Rodriguez oldu, pas yüzdesiyle ve kaptığı toplarla. Çok dinamik, tempolu bir maç olmadı belki ama bu orta saha oyunu iyi tuttu, başarılıydı.

Galatasaray'ın savunması sıkıntılı, Chedjou ve Semih Kaya'ya rağmen bunu söylüyorduk ki Koray Günter & Hakan Balta ikilisi vardı bugün. Real Madrid karşısında da bu kadar pozisyon verirsin, hele ki bu ikiliyle, doğal bir durum. Ani yakalandığımızda geri koşmakta zorlandı bu ikili ve hava toplarında da büyük zaafiyet var. Bu da aranan stoper tipini gösteriyor aslında. Cristiano Ronaldo bugün bitirici özelliğini yanında getirmemiş, yoksa verilen pozisyonlar var ama Galatasaray'ın da girdiği ve bitiremediği pozisyonlar oldu.

 
Sneijder hazır değil belki ama her an sizi golle buluşturabilecek bir isim, Real Madrid karşısında da yaptığı gibi. Podolski ile aynı frekansı yakaladıklarında birbirlerine çok gol attıracakları da kesin, bugün olduğu gibi. Inter'le oynanan hazırlık maçında da aynı şekilde gol geldi. Konuşulması gereken konu ise çift forvet ve o isimlerden birinin Podolski olabileceği. Umut Bulut'un kaçırdığı çok gol vardı, Burak Yılmaz & Podolski ikilisi bu anlamda daha bitirici olacaktır ama arkalarına bir forvet alternatifi mutlaka gerekiyor. Podolski hareketli bir isim, Burak Yılmaz da oynadığında aynı şekilde. Sneijder bu isimleri iyi kullanacaktır. 

4-3-1-2 düzeni çok iyi iki tane bek oyuncusu gerektiriyor. Telles'in yükselişini zaten yazdık, Carole de en az o ayarda bir isim ki Real Madrid maçının da bana göre en iyi isimlerinden biri. Dikkat ettiğim nokta, ilk yarıda Carole sıklıkla hücuma çıkarken Çamdal bekledi. Sabri Sarıoğlu oynadığında ise o çıkıyor ve geri dönemiyor. Carole çıktığında ise temposuyla geri dönüyor, açığını kapatıyor. Galatasaray'dan soldan çıktığında etkiliydi, gerekirse soldan çıkmaya devam edelim, yeni sağ bek mutlaka alınmalı ama o sürece kadar Tarık Çamdal oynasın, Sabri Sarıoğlu değil. 2. yarının sonlarında Jem Karacan'ı da sağ bek denedi Hamza Hoca, belli ki arayış var. Mutlaka transfer bekliyorum. Carole'yi sol stoperde de izledik bu arada, yine iyiydi. Savunma jokerini de buldu Galatasaray.

70'den sonra anlamsızlaştı maç, Sneijder & Podolski gibi isimler oyundan çıktığında iyi olan oyun düzeninden de koptu Galatasaray. Olcan Adın'lar derken takımın da dengesi bozuldu, Real Madrid iyice Galatasaray yarı sahasına yerleşti ve Marcelo'nun Sabri Sarıoğlu, Olcan Adın ve Koray Günter'i pazara gönderdiği slalomuyla birlikte 2-1 kaybettik ama başı dik ayrılan, oynadığı futbolla umut veren bir Galatasaray izledik. Kaliteli bir hazırlık maçıydı, eksikleri gördüğümüz, Avrupa sahnesine yönelik fikirler edindiğimiz.

Özet şu, 4-3-1-2 mutlaka devam etmeli, zaten elimizde yeterli kanat alternatifi yok. Jose Rodriguez mutlaka orta sahaya yazılmalı, Carole'yi sıklıkla düşünmeli, sağ bek ve stoper acil olarak alınmalı ve Burak Yılmaz mutlaka işin içerisine girmeli. Doğru formasyon ve sistem bana göre bulundu, üzerine gitmek lazım..

Lionel Carole & Jose Rodriguez

$
0
0

Yaşı 24, 1.5 milyon avro bonservis ile takıma kazandırıldı. Fransa 2 Ligi'nden futbolcu mu alınır, nerede vizyon diye bağırırken bugün o insanların Carole sevdalısı olduğunu görüyoruz. Doğru bir transfer tarzı. Scout ağına takılmış, 1.5 milyon avro'ya serbest kalma bedeli olduğu belirlenmiş ve transferi gerçekleşmiş. Diğer hazırlık maçlarında da izledik Carole'yi ama Real Madrid maçı asıl ölçüydü ve gördüğümüz şu oldu, Carole çok iyi futbolcu. 
 
Carole gelirken onun defansif özelliklerini çok ön plana çıkarmıştık ve hücuma belki az çıkar ama her çıktığında doğru işler yapar diye söylemiştik. Adamın boş ortası yok, öyle söyleyeyim. Temposu yüksek ve hücuma da fazlasıyla destek veriyor aslında, defansif özelliklerin yanında hücumunu da yükselten bir Carole var. Hücuma çıktığında da geriye dönüp kendi boşluğunu iyi kapatıyor, bu da değerli olan diğer nokta. Temposu çok yüksek.

En büyük artısı da joker özelliği. Hazırlık maçlarında onu sol bek, sol açık, orta saha ve sol stoperde izlemiştim, Real Madrid karşısında da sol bek başladı ve sol stoper olarak bitirdi. Carole'nin varlığı en az üç pozisyonu yedeklemek anlamına geliyor ki önemli bir artı.

Galatasaray'ın iyi bir sol bek rotasyonu var. Telles'in piyasasası var ve her an takımdan ayrılabilir. O da yükselen bir futbolcu, çok daha iyisi olacaktır. Bu duruma karşı da Carole'yi takıma kazandırmak doğru bir futbol aklıydı ama bu aklı çok noktada gösteremedik. Carole gibi hamlelerin de artması dileğiyle.

Bir de Jose Rodriguez var. O da müthiş iş. Herkes Melo'nun transferiyle alakalı senaryolar yazarken, Melo'nun da takımda kaldığını görüyoruz ve Jose Rodriguez gibi bir potansiyel de kazandık. Real Madrid'e de yarar bu transfer Galatasaray'a da. Real Madrid'in 10 milyon avro karşılığında geri alma hakkı var, sonraki satıştan da pay koydular. Galatasaray ise 0 bonservise bitirmişti bu transferi derken tam bir kazan kazan durumu.

Henüz 20 yaşında ve Mourinho'nun Real Madrid'de piyasaya çıkardığı isimlerden biri. Real Madrid tarihinin Şampiyonlar Ligi'nde forma giyen en genç futbolcusu. Geçen sezonu da Deportivo formasıyla kiralık olarak geçirdi. İlk geldiğinde onun için de acaba mı diye sorarken Real Madrid maçının ardından iyi bir futbolcu kazandığımızı görüyoruz.

Uzun boyu avantaj, özellikle de top kapmasında. Çok temiz kop kapıyor. Müthiş bir temposu, hareketliliği yok ama çok akıllı. Pas oyunu da iyi, işin top kapma noktasında da çok başarılı. Özellikle de üçlü orta sahada çok doğru bir tamamlayıcı olduğunu düşünüyorum. Bahsettiğim 4-3-1-2'de Melo ve Selçuk İnan'ın arasına yazılacak ideal isim.

Onun da joker özelliği var, hücumun sağında veya 10 numara pozisyonunda da oynayabilir. İyi bir orta saha olduğunu düşünüyorum, geleceği var.

İşin özü de önümüzdeki Osmanlıspor maçında 11'de bekliyorum bu ikiliyi. Her ikisinin de 11 başlaması forma adaleti açısından önemli, Real Madrid karşısında bunu hak ettiler. Carole'yi bu maçta sol stoper yazmak mümkün, 4-3-1-2'yle de devam edip Jose Rodriguez mutlaka 11 içerisinde yer almalı..

Bazı Joker Adamlar Vardır Ki "Ümit Davala"

$
0
0

Bazı joker adamlar vardır ki oynadıkları birçok pozisyonda maksimum etki edebilirler ve o futbolcular için asıl pozisyonu şu diyemeyiz. Ergün Penbe için diyemiyordum mesela, sol açık mı orta saha mı yoksa sol bek mi? Aynı durum Ümit Davala için de geçerli, üstelik onun oynayabildiği pozisyon sayısı o kadar fazlaydı ki.

Kendisi gurbetçi bir futbolcu ama Galatasaray'a gelişi Almanya üzerinden değil. Afyonspor, İstanbulspor ve Diyarbakırspor gibi takımların formasını giymişti. O dönemde de Fatih Terim dışında kimse tanımıyordu desek yalan olmaz. Fatih Terim'in bu tip sürpriz hamleleri vardır, geçmiş dönemde ise çok daha fazlaydı. 2. ligde Karabükspor forması giyen Vedat İnceefe'yi Euro 96 kadrosuna alması gibi. 96-97 sezonunda Galatasaray'ın başına gelirken Vedat İnceefe'yi de Galatasaray'a getirdi ki bu sürpriz değildi ama Ümit Davala transferi kimsenin bilmediği bir hamle oldu.

96-2000 arası dönemde de Ümit Davala, Terim'in jokeriydi ve başarılarda en büyük pay sahiplerinden biri olmayı başardı. Sağ bek, sağ açık, sol açık, orta saha, forvetin arkası, hatta Hakan Şükür'ün Juventus'a transferi gündeme geldiğinde forvet dahi oynadı. Komple bir futbolcu olmanın tanımıydı aslında, oynayabildiği bu pozisyonlara bakarak. İlk 11'de herhangi bir ismin yokluğunda onun yokluğunda yazılabilecek bir numaralı alternatif de diyebiliriz.

Uzaktan etkili şutları vardı, iyi de bir bitiriciydi ve temposu da yüksekti. Capone ve Fatih Akyel gibi sağ bekler vardı mesela ama Ümit Davala da sağ bek olarak çok fazla süre buldu. Daha çok sağ bek & sağ açık gibi oynadı zaten, Okan, Suat Kaya, Emre Belözoğlu'lu orta sahada da herhangi bir isim olmadığında ilk yazılan isimler Ümit Davala ve Ergün Penbe oluyordu. Ergün Penbe daha kontrollü, sakin bir isimdi ama Ümit Davala'nın temposu yüksekti, dikine çıkışlarıyla etkiliydi. Duran toplarda ceza sahasında gol de kovalardı, bu tarz golleri de vardı mesela.

 
Anlayacağınız o dönemin çok iyi futbolcularından biriydi. Galatasaray'da da ilk etapta 5 sezon geçirdi, büyük başarılara imza attı ve Fatih Terim Milan'a gittiğinde onu da yanında götürdü ama Terim'in Milan kariyeri uzun olmayınca Davala'nın da çok sürmedi aslında. O dönem Terim hangi takıma gitse Davala'yı da yanında götürüyordu. Milan kariyeri sonrası Galatasaray'a geri döndüğünde Davala'nın da Galatasaray kariyeri tekrar başladı ama işler bu sefer iyi gitmedi. Çok fazla transfer yapıldı, başarısızlık geldi derken faturalardan biri de Davala'ya kesildi. Kiralık oynuyordu ama takımda tutulmadı, o dönem hakları Milan'dan da Inter'e geçmişti ve Inter de kendisini Werder Bremen'e kiraladı. Orada da oynadığı 2 sezon var, birinde şampiyonluk gördü ama sakatlıklar kendisine daha uzun bir futbol yaşantısı getirmedi.

Renkli bir kariyerdi, futbolculuk yaşantısının son dönemine rap albümü de sığdırdı mesela. Futbolculuk günlerinde de imajıyla çok oynardı, ilginç saç ve sakal kesimleri olurdu ki 2002 Dünya Kupası'nda mohikan tarzı saçları da büyük olay olmuştu.

 
Teknik direktörlük kariyeri de Ümit Milli Takım'la başladı, devamında Skibbe'nin yardımcılığına getirildi ama o dönem haksızlığa uğradığını düşünüyorum, takımın iyi başlamaması faturayı yardımcılara kesti. Bu anlamda ilk deneme iyi olmadı ama Fatih Terim 3. kez Galatasaray'ın başına geldiğinde Ümit Davala ve Hasan Şaş da yardımcıları oldular, gayet de başarılı bir ikiliydiler. 

Çok iyi bir futbolcuydu, Galatasaray'ı sahiplenen, Galatasaray'dan yanlış ayrılıklar da yaşamasına rağmen bir kere bile kötü konuşmayan bir isim, diğer futbolculardan da farkı oradan gelmekte. Büyük de bir kariyer, Galatasaray ve Milli Takım'la çok büyük başarılara imza attı..
Viewing all 9783 articles
Browse latest View live